|

İslam ve engellilik üzerine Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ile söyleşi

 

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ile gerçekleştirilen söyleşide, insan onuru, engellilik, kader, merhamet, sabır, şükür ve transhümanizm gibi derin kavramlar İslam düşüncesi ve toplumsal sorumluluk perspektifinden ele alındı.

 

İnsan onuru, engellilik ve İslam ilişkisi

Söyleşiye, insan onuru kavramının İslam’daki yeriyle başlandı. Prof. Düzgün, “Ve lekad kerremnâ benî Âdem” ayetine atıfla, insanın doğuştan gelen onurunun herhangi bir sistem veya kişinin elinden alınamayacak kutsal bir değer olduğunu vurguladı. İnsanın bedensel, cinsel ya da toplumsal statüsüne bakılmaksızın onurlu kabul edilmesi gerektiğini; suç işlese dahi onurunun korunması gerektiğini belirtti. Onurun, insanın metafizik yönüyle, yani ahlaki ve zihinsel programlamasıyla doğrudan ilişkili olduğuna işaret etti.

 

Engellilik ve kader ilişkisi

Engellilik ve kader ilişkisine dair önemli bir ayrım yapıldı. Engelliliğin Allah tarafından özel olarak bir kişiye verilmiş bir ceza ya da yazgı olmadığını, bunun genetik, çevresel ya da toplumsal etmenlerle açıklanabileceğini ifade etti. “Bu bir kader değil, biyolojik, çevresel ve toplumsal faktörlerin sonucu” diyen Prof. Düzgün, engelliliği Allah’ın adaletiyle bağdaştırmanın sorunlu olduğuna dikkat çekti. Bu noktada Mutezile’nin “ivaz” teorisine değinerek, bu dünyadaki sıkıntıların ahirette telafi edileceğine inandığını belirtti.

 

İslamda engellilere merhamet etmek ne anlama geliyor?

Merhamet kavramı ise, sıklıkla engellilik alanında “acıma” duygusuyla karıştırıldığı için detaylıca ele alındı. Düzgün, merhametin pasif bir duygu değil, eyleme geçiren bir ilke olduğunu söyledi. Kamu otoritelerinin engelli bireyler için erişimi kolaylaştıracak hizmetleri (örneğin ulaşım sistemleri, cami erişimi) sunmasının, gerçek merhametin bir ifadesi olduğunu vurguladı. Belediyelerin veya devlet kurumlarının bu anlayışla hareket etmesi gerektiğini örneklerle anlattı. Merhametin, sadece bireysel bir duygudan ibaret olmadığını, aksine toplumsal organizasyonlara yol açan bir motivasyon olduğunu belirtti.

 

Engelli kardeşlerimiz söyleminin dindeki yeri

Programda engellilere yönelik hiyerarşik dil ve söylemler de tartışıldı. “Engelli kardeşlerimiz” gibi ifadelerin iyi niyetle kullanılsa da zamanla bir üstünlük ilişkisi doğurabileceği ifade edildi. Düzgün, “kardeşlik” kavramını, inanç temelli eşitlik ilkesine dayandırarak, hiyerarşiyi dışlayan bir anlayışla ele aldı.

Kur’an-ı Kerim’de geçen Abese suresi üzerinden, Peygamber Efendimiz’in görme engelli sahabe Abdullah ibn Ümmü Mektûm ile yaşadığı bir olay örnek gösterildi. Bu örnekte, Peygamber’in yanlış bir tutumu nedeniyle Allah tarafından ikaz edilmesi, İslam’ın insan onuru konusundaki net ve eşitlikçi yaklaşımını gözler önüne serdi.

 

İbadethanelerin erişilebilirliği

Diyanet’in ve diğer dini yapıların engelli bireylerin ibadetlerine katılımını kolaylaştırmak yönünde sorumlulukları olduğuna dikkat çekildi. Özellikle camilerin fiziksel erişilebilirliğinin sağlanması, hutbelerin farklı formatlarda sunulması, ve bireyin dini sorumluluğunu yerine getirebilmesi için destek mekanizmalarının kurulması gerektiği belirtildi.

 

Transhümanizm, engellilik ve İslam

Transhümanizm konusu ise, hem umut hem de tehdit içeren boyutlarıyla tartışıldı. Prof. Düzgün, genetik müdahalelerle hastalıkların önlenmesinin olumlu bir gelişme olduğunu, ancak öjeniye (istenmeyen bireylerin doğumunun engellenmesi) dönüşmesinin tehlikeli bir etik sorun yaratacağını ifade etti. “İnsanın yaratıcılığını ve çeşitliliğini yok edecek müdahalelere karşıyım” diyen Düzgün, transhümanizmi mutlak olarak reddetmeyip, etkilerini dikkatle analiz etmek gerektiğini savundu.

 

Sabır ve şükür kavramları ışığında engellilik

Sabır ve şükür kavramları ise İslam’daki klasik anlamlarının dışına taşan bir yorumla ele alındı. Sabır, edilgen bir tahammül değil, umut taşıyan ve geleceğe dönük bir eylem iradesi olarak tanımlandı. Şükür ise, var olanla yetinmenin değil, var olanın kıymetini bilerek daha iyiyi inşa etme gayretinin adı olarak tanımlandı. Sabır ve şükrün engellilikle ilişkilendirilmesi durumunda, bunların bireyin edilgenliğini kutsayan değil, haklarını talep eden bir pozisyona yönlendirmesi gerektiği belirtildi.

Söyleşinin sonunda “altın kural” vurgulandı: Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma. İyiliğin evrensel bir ilke olduğu ve Allah’ın iyiliği gerçekleştirecek kişileri seçtiği felsefesi paylaşıldı. Prof. Düzgün’e göre iyilik, kişinin kendi ahlaki seçimi değil, hayatın içindeki adalet ve merhamet sisteminin bir çağrısıdır.

Söyleşi, “Adalet sevgiden doğar; sevgi toplumunda adalet arayışına gerek kalmaz” cümlesiyle noktalandı.

Paylaş: