Türkiye’de Engellilik Hareketi (2000 sonrasında örgütlenmeler: ortaya çıkış nedenleri, yapılanlar, bundan sonrası…) adlı panelde katıldım
İstanbul Üniversitesi tarafından düzenlenen “DÜNDEN BUGÜNE ENGELLİLİK:ENGELLİLİK ARAŞTIRMALARI KONFERANSI”‘nda gerçekleşen Türkiye’de Engellilik Hareketi (2000 sonrasında örgütlenmeler: ortaya çıkış nedenleri, yapılanlar, bundan sonrası…) adlı panelde konuşmacı olarak yer aldım. Söz konusu Panel 16 Kasım 2018 tarihinde düzenlendi.
Konuşmamda ilk olarak görme engelli gençlerin neden köklü geçmişe sahip derneklerde kendine yer bulamadığı konusuna değindim. Konuyu Gençlerin beklentileri ve engelliler alanındaki derneklerin faaliyetleri arasındaki ilişkisizlik, gelişen teknolojinin STK’larca yeterli oranda takip edilememesi ve çözüm önerilerinin bu noktaya evrilememesi ile dernek denince akla ilk olarak Engelliliği istismar eden yapıların gelmesi ve gençlerin bundan duyduğu rahatsızlık şeklinde açtım. Ayrıca spor kulüplerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, buraların görme engelli gençlerin uğrak yeri haline gelmesinin de önemli bir faktör olduğunu ifade ettim.
EGED’in ilke ve değerleri hakkında şunları söyledim:
“İlkelerimiz; katılımcılık, şeffaflık, ötekileştirmeden uzak olma, ayrımcılıkla mücadele, fırsat eşitliğinin sağlanması.
Siyasetin günlük gündemlerinden, kişisel dünya görüşlerinden, inanışlardan azade olarak; yalnızca engelli hakları ortak paydaşında buluşma ve bunu kırmızı çizgi olarak belirleme.
Yalnızca kendi engel grubumuzla değil, diğer engel gruplarıyla da iletişim ve birbirimizin sorunlarını anlayarak gerektiğinde işbirliği halinde savunuculuk faaliyetlerinde bulunma.”
Engellilik alanındaki örgütlerin nasıl dönüşüme uğrayacağı konusundaki görüşlerim ise şöyleydi:
“Gelecekte spesifik örgütlenmeler ihtiyaç halinde birleşecek, birbirlerine deneyim aktaracak, hiyerarşik yapılar kendini revize etmek zorunda kalacak veya gençlerle olan ilişkileri yeterince iyi olamayacak.
Engelli – engelsiz ayrımı ortadan kalkacak, birlikte çalışma deneyimi gelişecek. Örgütsel yapılar ve tüzükler buna göre revize olmak zorunda kalacak.
Sivil toplum akademi ilişkisi daha da gelişecek; var olan sorun ve tespitler akademisyenlerle ortak bir şekilde tahlil edilerek bilimsel olarak savunulacak. Hem sivil toplumun deneyimi, hem de akademinin bilimsel tahlil becerisi birleşecek.
Var olan mücadele yöntemleri dönemin konjonktürüne göre farklılık göstermekle birlikte, lobi çalışmalarının önemi daha fazla önem arz edecek.
Baskı unsuru oluşturma noktasında, başta sosyal medya olmak üzere, dijital ortam daha fazla etkili olacak.
Bireysel değil, örgütlü mücadelenin daha somut ve uzun vadeli sonuç almada rol oynadığı noktasında gençlerin ikna edilmelerinin sağlanması sayesinde, STK’lar dinamizmini muhafaza edecek.”
Kaynak: https://www.eged.org/node/452