| |

Kamu – sivil toplum ilişkisi ve hak temellilik

 

Aktif bir sivil toplum gönüllüsü olarak, hak temelliliği savunan STK’ların insan haklarının korunması ve gelişimine sunabileceği katkılara ve içerisinde bulunduğu zorluklarla nasıl mücadele edebileceğine dair fikirlerimi paylaştım.

Bu sayfada videoyu ve yazılı dökümünü bulabilirsiniz.

 

Yazılı döküm

Merhabalar,

 

Beni hak odaklı çalışmaların içine çeken en önemli etken hiç kuşkusuz dezavantajlı olarak tabir edilen bir kesimin içerisinde doğrudan yer almış olmamdır. Görme engelli bir kişi olarak hayatımın her aşamasında farklı şekillerde ayrımcılığa, ötekileştirmeye ve erişilebilirlik problemlerine maruz

kaldım. Bunların çözümünde bireysel olarak mücadeleler yürüttüm. Ancak sonradan düşündüm ki; kolektif mücadeleler yoluyla daha güçlü kazanımlar elde edilebilir.

Bununla beraber, sadece engelli olmamla ilgili değil, çevremde yaşanan diğer hak kayıplarıyla da ilgilendim. Bunlarla ilgili okumalar yaptım, çevreler edindim, gözlemler yaptım.

Sivil toplum ile kamu arasındaki ilişki çoğu zaman diyalog temelli yürümemiştir. Geçmişte demokratik kitle örgütü olarak bildiğimiz bu yapılanmalar bugün sivil toplum olarak adlandırılmakta ve bir sektör haline dönüşmektedir. Kamu, sivil toplum üzerinde denetim mekanizmasını göstermekte, örgütlerin hareket alanını her geçen gün daha fazla kısıtlamaktadır. Böyle bir ortamda esasen sivil toplum sektörünün yok olmasına değil, daha fazla yer almasına ihtiyaç vardır. Sivil toplum kuruluşları bir defa tüzel kişilik olarak başvuru mekanizmasını kullanmak yoluyla doğrudan insan haklarının gelişimine ve demokrasinin güçlendirilmesine katkı sağlayabilirler. Idari başvuru ve yargı yolunu kullanmak gibi faaliyetler gerçekleştirerek alanlarıyla ilgili karşılaşılan usulsüzlüklerin giderilmesi için çalışabilirler. Özellikle internetin yaygınlaşmasıyla beraber sadece bulundukları çevrede değil, Türkiye’de ve dünyada geniş kitlelere seslerini duyurabilirler. Sessizlerin sesi olarak hak talebinde bulunabilirler.

Günümüzde ifade özgürlüğü en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir ve sivil toplum örgütleri bu konuya doğrudan müdahil olabilirler. Alanlarındaki uzmanlık becerilerini kamu politikalarına katılım yoluyla kamu hizmetine sunabilirler ve değişimin gerçekleşmesine bir vesile olabilirler. Alanlarıyla ilgili eğitimler düzenleyerek ve farkındalık çalışmaları gerçekleştirerek bir kamuoyu oluşturmayı başarabilirler. Engellilik, çevre, toplumsal cinsiyet, ifade özgürlüğü gibi birçok alanda mücadele yürüten sivil toplum kuruluşları, insan haklarının gelişimine ve demokrasinin güçlendirilmesine yürütecekleri her türlü hak odaklı çalışmayla katkı sağlayabilirler.

Paylaş: