|

Üç Tarz-ı siyaset: Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük

Üç Tarz-ı Siyaset, Yusuf Akçura’nın 1904 yılında Rusya’da kaleme aldığı, Mısır’da Abdülhamit istibdadına karşı savaşan Türk Gazetesi’nin 24-34 üncü sayılarında yayımlanmış makalesidir. Akçura bu makalede Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu durumdan çıkabilmesi için üç siyasi fikir akımının analizini yapmıştır.

Akçura, Osmanlıcılık fikrinin 2. Mahmut ile başlayıp 2. Abdülhamit dönemine kadar uygulanmaya çalışıldığını fakat gelinen noktada bu siyasetin devamına ihtimalin kalmadığını ifade etmiştir. Akçura makalesinde, İslamcılık ve Türkçülük siyasetlerinin tatbik edilme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu vurgular. Her ne kadar bu makaleden kendisinin İslamcılık ve Türkçülük akımlarına eşit durduğu yönünde bir izlenim uyansa da, sonraki yaşamında aldığı görevler ve söylemleri, O’nun Türkçülük akımını benimsediğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Osmanlıcılık

Akçura, Osmanlı memleketindeki Müslim ve gayrimüslim tebaaya aynı siyasi hakları tanıyarak, benzer sorumlulukları yükleyerek ve inançta serbestlik sağlayarak, bu toplulukların birbirleriyle kaynaşmaları sayesinde eskisi gibi güçlü bir devlet meydana getirilmesinin mümkün olabileceğini ifade etmekte ve bu siyaseti “Osmanlıcılık” olarak tanımlamaktadır. Akçura makalesinde Bu siyasetin bir benzerinin Amerika Birleşik Devletleri’nde başarılı olduğunun altını çizerek, burada “müşterek vatanla birleşmiş yeni bir milliyet” yaratıldığı misaline yer vermiştir. Osmanlıcılık siyasetinin 2. Mahmut zamanında başladığını vurgulayan Akçura, bu padişahın “Ben tebaamdaki din farkını ancak cami, havra ve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim” sözüne atıf yapmış, Osmanlıcılık siyasetinin en ateşli savunucularının Ali ve Fuat Paşalar olduğunun altını çizmiştir.

 

İslamcılık

Akçura’ya göre Osmanlıda bulunan Gayrı Müslimler çıkarıldıktan sonra dünyadaki tüm Müslümanlarla birleşerek evrensel bir İslam devleti kurulması fikrinin dillendirilmesine Abdülaziz’in padişahlığının son dönemlerindeki diplomatik görüşmelerde rastlanmış, “Panislamizm” kavramı gündeme gelmeye başlamış, bu siyasetin en büyük uygulayıcısı ise 2. Abdülhamit olmuştur. Abdülhamit’in “Sultan” ve “Padişah” yerine “Halife” unvanını daha fazla kullanması, okullarda dini eğitime ayrılan saatlerin artması gibi uygulamalar, İslamcılık siyasetine dair örnekler olarak sunulmuştur. Böylelikle Tanzimat devrinde terk edilen teokrasi, tekrar hakim ideoloji halini almıştır.

Türkçülük

Türkçülük fikri henüz çok yeni, “turfanda” bir düşüncedir. Rusya sınırları içerisinde yaşayan Türklerin edebiyatında hakim söylem din değildir. Akçura, dış etkenler olmasa Türkçülük akımının en rahat gelişeceği bölgenin Türkistan ile Yayık ve İdil havzaları olduğunu söylemektedir.

 

Osmanlıcılık fikrinin uygulanmasını kim istemez?

Akçura, makalesinin ilk bölümünde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarını tanımladıktan sonra bunların hangi şartlarda uygulanabileceğine dair tespitlerde bulunmuştur. O’na göre Osmanlıcılık fikrinin uygulanmasından hoşnut olmayan kesimler bulunmaktadır. Osmanlı Türkleri, asırlardır hakim oldukları devlette Gayrı Müslimlerle eşit hale gelmeyi istemeyecektir. İslam dinine mensup diğer kesimler de, bu dinin “dinlerin en yücesi” olması hasebiyle kendilerini Gayrı Müslimlerle eşit şekilde değerlendirmek arzusunda olmayacaktır. Gayrı Müslimler, Osmanlı memleketinde benliklerinin ve haysiyetlerinin ayaklar altına alındığını düşünmekte, Osmanlı boyunduruğu altında kalmayı kendilerine yakıştırmamaktadır. Osmanlıcılık siyasetini istemeyen bir diğer kesim ise, Akçura’nın deyimiyle “Boğazlara, Anadolu ve Irak’a, İstanbul ve Balkanlara, mukaddes topraklara malik olmak, böylece siyasî, iktisadi, milli ve dini maksadına erişmek peşinde” olan Rusya’dır. Hristiyanlık – Müslümanlık kavgasından beslenen Avrupa kamuoyunun bir kısmı da böyle bir teşebbüse ılımlı yaklaşmayacaktır.

 

İslamcılık fikrinin yarar ve zararları

Akçura, her ne kadar Gayrı Müslimlere ait toprakların elden çıkması nedeniyle devletin kuvvet kaybetme tehlikesi yaşaması ve Türklerin Müslüman ve Hristiyan şeklinde ayrılarak soy birliği zedelenmesi gibi ihtimalleri yok saymasa da, İslamcılık siyasetinin bazı yararları olduğunu ifade etmektedir. Bu sayede, Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Türkler ve diğer Müslümanların arasında bir kenetlenme olacak, daha sonra yeryüzündeki diğer Müslüman milletlerden müteşekkil güçlü bir medeniyetin kurulması mümkün hale gelebilecektir. Ancak son yıllarda İslam dinine mensup milletlerin büyük oranda Hristiyanların boyunduruğu altında yaşaması, bu uzak idealin gerçekleşmesinde önemli bir engeldir.

 

Türkçülük fikri nasıl gelişir?

Başta Osmanlı ülkesindekiler olmak üzere, Asya’nın büyük bir kısmı ve Avrupa’nın doğusunda yaşayan Türklerin soy bakımından birleşmeleri sayesinde güçlü bir siyasi milliyetin teşkil olunabileceği savı üzerine kurulan Türkçülüğün yaygınlaşmasında kilit rol, en medeni Türk devleti olması nedeniyle Osmanlı’ya ait olacaktır. Ancak bu siyasetin olumsuz yanı, Türk olmayan Müslümanlarla kesilecek münasebet ve Gayrı Müslimlerle olan ilişkilerin zedelenmesidir. Bu siyasetin yaygınlaşmasını istemeyen tek millet bünyesinde yoğun bir Türk nüfusu barındıran Rusya olacaktır. Bunun dışındakiler Rusya’nın zayıflamasına destek olma ihtimali bulunan böyle bir siyaseti destekleyebilirler.

 

Yusuf Akçura hakkında:

1876 yılında Simbir kentinde dünyaya gelen Yusuf (Akçura), varlıklı bir aileye sahiptir. O dönemlerde Rusya’da yaşayan önemli bir aydın olan İsmail Gasprinsky eniştesidir. Gittiği askeri okulda 1897 yılında Kurmay sınıfına geçen Yusuf, dönemin siyasetine uygun olmayan faaliyetlere girişince önce tutuklanmış, sonra da Ahmet Ferit (Tek) ile birlikte Trablusgarp’a sürülmüştür. Bir süre Rusya’da Amcasının yanında ticaretle uğraşmaya çalışsa da, bu işin mizacına uygun olmayacağı düşüncesiyle vazgeçmiştir. Daha sonra Kazan’a giderek öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Yusuf, 2. Meşrutiyetin ilanıyla birlikte tekrar aktif görevler almaya başlamış ve milli mücadele yıllarında Ankara Hükümetinin çalışmalarına dahil olmuştur. Cumhuriyetin kurulmasının ardından  ise önemli görevlerde bulunarak 1. Türk Tarih Kongresine ve daha sonra kurulan Türk Tarih Kurumuna Başkanlık etmiştir.

 

Kaynaklar

Akçura, Y. (1976). Üç Tarz-ı Siyaset. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

Karal, E. Z. (1976). Önsöz. E. Z. Karal içinde, Üç Tarz-ı Siyaset. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.

 

Paylaş: