|

ILNET (Bağımsız yaşam Türkiye) Ankara Final Konferansı’nda aldığım notlar

Ruh Sağlığında İnsan Hakları Derneği’nin Avrupa Bağımsız Yaşam Ağı, ENIL koordinatörlüğünde yürüttüğü ILNET; ‘Türkiye’deki Engelli Bireylerin Bağımsız Yaşama Haklarının Desteklenmesi Projesi’nin son adımı olan ‘Bağımsız Yaşam Türkiye 2015’ konferansı 16 Aralık 2015 tarihinde Ankara’da gerçekleşti. Bu konferansa katılarak özellikle Avrupa’da engelli haklarının savunulmasında öne çıkan yaklaşımlar, uygulanan stratejiler ve STK’ların gerçekleştirdiği faaliyetleri izleyerek; bunların ülkemize nasıl uyarlanabileceğini hep birlikte tartışmaya açabilmeyi amaçladım. Bu maksatla dinlediğim konuşmacıların sunumlarından notlar alarak sizinle paylaşmak istiyorum. Bu notlar ülkemizde engelliler alanında faaliyet yürüten STK’lar olarak gerçekleştireceğimiz savunuculuk çalışmalarının geliştirilmesine bir nebze de olsa katkı sağlarsa, amacına ulaşacaktır.

İlk olarak Debbie Jolly, ENIL adına yaptığı sunumda Bağımsız yaşam zorlukları ve aktivizminden bahsetti.
“Bağımsız yaşam dediğimiz ve insan haklarından bahsettiğimiz zaman, içinde bulunduğumuz şartlar önem taşıyor. Türkiye ve Avrupa için ekonomik kriz ya da kemer sıkma politikalarından bahsetmeliyiz. Asla özür olarak kullanmamalıyız bunu. Bağımsız yaşamın geçmişine baktığımız zaman bir grup aktivistin attığı sosyal model olduğunu görüyoruz. Bu model aslında hem bireyi güçlendirmeyi hem toplumu değiştirmeyi amaçlar. Engellilerin toplumun önüne koyduğu engellerle engellendiği söyleniyor. Engelli aktivistler toplumsal sorunları ve kapitalizmi problem olarak kabul ediyorlar. Bunun aktivizm, politika değişikliği, tabandan gelen ve kullanıcıların yönlendirdiği örgütlenmelerle değişebileceği düşünülüyor.
Genel olarak bizler belli türde olumsuz tutumlarla karşılaşıyoruz. Bunun dışında da kalıp yargılar vardır. Engelli bireylerin risklerden korunması gerekiyor.”
“Bağımsız yaşamak ayrı tutulmak değil. Bağımsız hareket nedir? Kendi kararlarını alabilme demektir. Engelliler olarak kendi seçimlerimizi yapabilmemiz demektir. Gerektiğinde destek de almalıyız. Çünkü engelli ya da engelsiz herkesin desteğe ihtiyacı vardır ve herkes diğer insanlarla ilişki içinde yaşam sürdürür. Bağımsız yaşam bizim seçtiğimiz yerde ve bizim seçtiğimiz insanlarla yaşamdır. Kendi gelirlerimize sahip olmaktır. Aynı zamanda engelli olmayan diğerleriyle aynı muameleyi görerek eşitliğe sahip olmak ve kendi seçtiğimiz yaşamı yaşamaktır. ENIL’e göre: bazı politika geliştiricileri engelli bireyler bağımsız yaşam terimi kullandığında tam anlamayabiliyorlar. Bağımsız yaşam insan hakları temelli engelli politikalarının günlük yaşamdaki yansımasıdır. Bu, çevresel ve bireysel faktörlerin bir araya getirilmesiyle sağlanabilir. Engelli bireyler kendi yaşamlarıyla ilgili söz sahibi olmalıdır. Hizmetler herkes için eşit şekilde erişilebilir olmalıdır. Bu sayede engelliler günlük hayatında belli bir esneklik içinde yaşayabilirler. Kişisel yardım bağımsız yaşam için kullanılan araçlardandır. Bu, engelli bireyler için ayrılmış nakit tahsislerinden ayrılarak satın alınır. Kişisel yardım bireyin ihtiyaçları temellinde kararlaştırılır ve herkes için ayrı ayrı ele alınmalıdır. Bunun için verilen kişisel yardım maaş düzeyleriyle paralel olmalıdır. Engelliler olarak bizler kendi yardımcılarımızı kendimiz işe alma, eğitme ve yönetme hakkına sahip olmalıyız. Ayrıca hangi istihdam modeline göre istihdam edeceğimize de karar vermeliyiz. İşverenin ödemesi gereken ödemeler devlet tarafından ödenmelidir. Toplum temelli hizmetlerin geliştirilmesi için siyasi ve toplumsal yaşama ihtiyaç vardır. Bu, konut, eğitim, ulaşım, sağlık ve diğer kamu hizmetleri gibi konularda siyasi tedbirlerin alınmasıyla mümkün olur. Engelliler bütün ana kamusal hizmetlere erişime sahip olmalıdır. Aynı zamanda da eşit yurttaş olarak yaşayabilmelidir. Toplum temelli hizmetler özel ve ayrımcılığa duyulan hizmetleri azaltmalıdır. Özel okullar vb. buna örnektir. Bunun dışında bağımsız yaşam için yeterince finansman sağlanan yaşam olanakları olmalıdır. Politika yapıcılarından bazılarında yeterince anlayış bulunmamaktadır. Ayrıca engelli bireylerin ulusal hukuk ve Avrupa sözleşmeleri ve BM sözleşmesinin kapsamındaki hakları hakkında kendilerinin bilgi sahibi olmaması da önemli bir sorundur. Ayrıca politikacıların “ekonomik krizler nedeniyle şuanda para harcayamayız” demeleri, aktivizmin olmaması ve kimsenin bizi zorlamaması temel engellemelerdir. Bunun çözümü: her şeyi zorlamalı, eğitmeli, sesimizi yükseltmeli, hukuki yolları kullanmalı, toplum temelli tabandan gelen direniş grupları ve eylemlilik süreçleri oluşturmalı, protestolar yaratmalı, basını kullanmalı, internet ve sosyal medyadan yararlanmalıyız. “Tek başına bir şeyi değiştiremeyiz” dememeliyiz.”
Katılımcı sorusu: “Toplumun engelli bireylere bakış açısından ziyade engelli bireyin kendi kendisini damgalamasıyla nasıl baş eder, onu nasıl aktive edebiliriz?”
Cevap: “Gerçekten de önemli bir soru. Her şeyin temeli eğitim. İnsanları eğitmek zorundayız. İnsanları dinlemeli, bir araya getirmeli, gerekiyorsa onların kaldığı kurumlara giderek oradaki insanlarla konuşmalı ve onlara Avrupa ve Türkiye çapında eğitimle ilgili bir hareket olduğunu, değişimi onların katılımıyla yapabileceğimizi söyleyerek karşı tarafa değerli olduğunu anlatmalı, ikna etmeliyiz. Eğitime ek olarak aynı zamanda engelliler için önemli olan diğer bir husus da başarılı insanların rol modellerinin ortaya konmasıdır. Engelli bir kişi kendisi hikayesini anlattığı zaman karşıdakini güçlendiriyor. Örneğin ben 1000KM’lik bir mesafe olan Türkiye’ye tek başıma geldiğimi anlattığım zaman bir fark yaratıyorum. Özellikle de engeliler söz konusu olduğunda zamana ihtiyaç vardır. Çünkü uzun yıllar boyunca engellilik tıbbi bir durum olarak, hastalık olarak, doktorların düzeltebileceği bir şey olarak değerlendirildi. Engelliler dahil hala birçok insan tıbbi olarak durumlarının onarılabilir olduğunu düşünüyorlar. Elbette ki doktorlara da ihtiyaç var. Ama profesyonel kişilerin rolüyle engelli bireyin rolünün dengelenmesi gerekir ki engelli bireyin konumunun güçlendirilmesi mümkün olabilsin.”
Katılımcı sorusu: “Avrupa’da Ombudsmanlık kurumlarıyla nasıl çalışma yürütülüyor?”
Avrupa Bağımsız yaşam ağının Avrupa Parlamentosu ile ve Engellilik Ortak Çalışma Grubu ile alakası var. Sadece tabandan topluluklarla çalışılmıyor. Politika yapıcılarıyla da çalışıyoruz. Sürekli olarak onların bir şeyleri anlaması için çalışıyoruz. Bunun dışında sürekli bir zorluk bunlarla çalışmaya çalışmak. Ombudsmanlıkla ilgili olarak Bulgaristan’da bir kurum var. İngiltere’de yok. Bulgaristan’da bağımsız yaşam örgütünden geliyorum ve biz burada bu kurumla çalışıyoruz. Mevzuat açısından bu kurumun gücü nedir, ulusal ve bölgesel düzeyde buna bakmalıyız. Şuana kadar Bulgaristan’da biz genel meseleleri bu yolla öne çıkarmayı başaramadık. Münferit olaylar çözülebiliyor ama genel sorunlar çözülemiyor. Bizim kamu denetçimiz da bundan memnun değil ama daha temel bir değişikliğe ihtiyaç var. Kamu denetçiliği kurumu bunu yapamıyor çünkü kanun izin vermiyor. Bulgaristan’da bizler ayrıca diğer insan hakları kurumlarıyla çalışıyoruz ve iletişimimiz güçlü. Biz kampanya yaptığımızda bizleri destekliyorlar. Kendi çalışmalarında engellilikle ilgili durumlarda bize geliyorlar.”
“Kişisel yardım engelli bireyin kişisel yaşamına yardımcı olacak birini istihdam etmesidir. Bu destek sayesinde kişi engelsiz bir birey gibi hayatını sürdürebilir. Kişisel yardımcı engelleri azaltmak için önemlidir. Mesela engelli birey başka bir ülkeye konferansa gidiyorsa ona refakat eder. Bir sebepten pencerenizi temizleyemiyorsunuz. Bunun için başka birine ihtiyacınız olabilir. Bu gibi durumlar için bu hizmet önemlidir.”

David Towell, Centre for Inclusive Futures:
“BM sözleşmesinden kısaca bahsetmek istiyorum. Sözleşmenin 19. Maddesi’ne dayanılarak yürütülen birtakım politikalardan bahsetmek istiyorum. 1989 yılında Çekoslavakya’ya gittim. Vaktimin yarısını burada, yarısını da Kanada’da geçirdim. Bu sırada uluslararası bazı hareketlere de dahil oldum. Bunlardan en önemlisi Uluslararası İçerme Hareketi’ne katılmamdı. Bu, ulusal örgütlerin oluşturduğu bir üst örgüttü. Bu örgüt BM’de devletlerle birlikte engelli kişilerle ilgili sözleşmeler yazıyorlardı. Dolayısıyla dünya çapında devletlerin engelli STK’larıyla birlikte çalışarak sözleşme yaptığı tek örgüttü. BM Engelli Hakları Sözleşmesi mükemmel olmamakla birlikte iyi bir sözleşme. Daha iyi bir başlangıç noktası bulamazsınız. Başlangıç noktamız BM sözleşmesi.
Biz özellikle BM sözleşmesinde 19. maddeye odaklanmak istiyoruz. Sözleşme 1948 yılında yayınlanan insan hakları sözleşmesinin engellilere uyarlanmış hali. Burada herkesin insan haklarına sahip olduğunu tekrarlıyoruz. 19. Maddeye odaklanacak olursak bu bir paket ve tüm maddeler birbiriyle ilişkili. Bu maddeler birlikte ele alınırsa eşit yurttaşlık hakkı tesis edilmiş olunur. Sözleşme, hakların beyan edildiği bir belgeden çok daha fazlası. Bu haklara nasıl ulaşabildiğimizi de gösteriyor. Bu noktada neredeyse her maddede ne yapılması gerektiğiyle ilgili 3 fikir var. Bunlar:
1) kendi kararını kendi verme,
2) kişisel destek verilmesi,
3) İçerme. Benim toplumumda yaşayan herkes nerden destek alıyorsa ben de oradan destek almalıyım.
Bu 3 fikri 3 soruya dönüştürdüm.
1) Benim için önemli olan şeyi, nasıl yaşamak istediğimi seçebilir miyim?
2) İstediğim gibi yaşamak için gerekli desteği alabiliyor muyum?
3) Topluma dahil olabiliyor ve verilen hizmetlerden yararlanabiliyor muyum?
19. Maddede bu 3 fikir kullanılıyor.
Kişisel yardım nasıl tanımlanır? Benim yapmak istediklerimi yapabilmem için gerekli destek verilmesi.
Nüfusa sağlanan toplum hizmetlerinin engelli kişilere sağlanması gerekir.
Kaynaştırıcı eğitim: bir ailedeki engelli çocukların engelli olmayan kardeşleriyle aynı okula gidebilmesi ve burada kendi yetenek ve ilgi alanlarına göre öğrenmeleri ve beceri geliştirmeleridir. Birçok ülke bunu yapabilmiş değil. Okul ortamını düşünecek olursak bu yönde yapmamız gereken 3 temel şey vardır:
1) Politika değişikliği, kanunların ve devletin çalışma biçiminin değiştirilmesi.
2) Mesleki gelişim, yani okullarda çalışan öğretmenlerin engelli çocuklara yönelik başarılı bir şekilde faaliyet göstermesi için mesleki gelişime ihtiyaç vardır.
3) En önemlisi de bu iki şeyi yapabilmek için toplumdaki kişilerin bu hakkı talep etmesi gerekir, yani toplum baskısı. Bu olduğu takdirde politika reformu, bu olursa da mesleki gelişim olacaktır.
Çeşitli ülkeleri incelediğimizde, insanların bu üç fikri geliştirmek için neler yaptığına bakmalıyız. Mesela, engelli bireyin kendi hayatıyla ilgili karar verme hakkı konusunda hukuki ehliyetin doğru tanımlanması ve kendi kendine karar alabilmek için destek alabilmesi gerekir. Savunuculuk çalışmaları önemlidir. Akranlarından destek alarak haklarını korumak yönünde çabalar vardır. Bizim gibi başka insanlarla konuşmaya başladığımız noktada haklarımızla ilgili daha fazla bilgi sahibi oluruz. Başka insanlarla örgütlenirsek bunu bilebiliriz. Bunun dışında aile desteği, engelli kişilerin doğrudan kendilerinin gelir desteğine sahip olması gerektiği gibi hususlar da göz ardı edilmemelidir.
Kişiselleştirilmiş destek: Okullarda herkesin kişiselleştirilmiş müfredata sahip olması, kaynakların daha iyi kullanılması için yeniden tasarlanması. Kamu personelinin gelişimi önemlidir. Politikalar değiştiği zaman personel gelişimine ihtiyaç vardır. Okulların bağımsız yaşamı destekleyecek şekilde hizmet vermesi lazımdır.
İngiltere’de toplumsal içermeyle ilgili olarak farkındalık artırma kampanyaları yürütüldü, ayrımcılığı önleyen yasaların çıkarılmasına yönelik savunuculuk faaliyetleri yürütüldü. Doktorların, hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanların herkese eşit davranmaları gibi. Aynı şekilde kuruma kapatılan kişilerin toplumda diğer kişilerle temas geliştirebilmesi için hizmetler sağlandı.
Toparlayacak olursak; ülkelerimizde bunları yapmak için devlet, STK ve meslek mensupları arasında işbirliğine ihtiyaç vardır. Bu 3 ilkeye dengeli yatırım yapılmalıdır. Bireysel, yerel ve ulusal odaklı eylemlerin bir araya getirilmesine ihtiyaç vardır. Bütün bu çalışmalar sonunda sistem içinde liderlik kapasitesi geliştirilmelidir. Strateji geliştirme gerekir.
İngiltere’de kötü ve iyi hükümetlerimiz oldu. Ama 2005 yılındaki hükümetimizde engelli kişiler için bir strateji geliştirdi. Bu, başbakanlık strateji birimi tarafından oluşturuldu. Engellilik sağlık ya da sosyal hizmetler gibi alanlarda alt başlık olarak ele alınır. Ama biz başbakanlık tarafından bir strateji birimi kurduk ki bütün bunlar ayrı bir şekilde ele alınabilsin. Bu stratejinin bütün devlet kurumlarınca uygulanması için engelli çalışmaları birimi görevlendirildi. Dolayısıyla devletin tüm kurumlarını etkileyen bir strateji meydana geldi. 3 Yıl sonra küresel mali kriz meydana geldi ve bu hükümet iktidarı kaybedip başkası iktidara gelince, yeni hükümet bu stratejiye karşı daha az sempatik davrandı. Yine de bu strateji yayınlandı. Yaklaşık 200 Sayfaydı. Hükümet 2025 yılında İngiltere’deki engellilerin yaşam kalitelerini geliştirmesi için fırsat ve seçeneklere sahip olması ve toplumun tüm kesimleri gibi sosyal yaşama dahil edilebilmelerinin sağlanmasını öngörüyordu. Sosyal model yaklaşımı kullanılarak engellilik tanımlanmıştır bu strateji belgesinde. Amaç kişilerin yurttaşlar olarak sorumlulukları için fırsatlar oluşturmaktır. İngiltere’de çok fazla istatistik var. Hükümet bu politikanın kimlere etkileyeceğini tahmin etmeye çalıştı, odak grubu belirlemeye çalıştı. Sonuçta 11 Milyonu etkilediğine kanaat getirildi.
Tanım kapsamına göre bu değişebilir. Türkiye’de İngiltere’ye göre daha az engelli yok bana göre. Her ailede bir engelli var. Daha yoksulsanız ya da daha yaşlıysanız bu oran artabilir.
Bu birim bu konu üzerinde düşünmeye başladı. Devlet karmaşık toplumlarda nasıl etki yaratır? Hükümet şunun farkına vardı: tepeden aşağı sınırlı şeyler yapabilirsiniz. Dolayısıyla 3-4 ayrı kanaldan bir şeyler yapılması gerekir. Kendi deneyimlerine dayanarak insanların bir şeyleri şekillendirmesi gerekir. Kamu ve özel kurumların hizmetlerini değiştirecek şekilde düzenlenmesi gerekir. Kapasite gelişimine de ihtiyaç vardır. Bu nedenle de İngiltere ya da Türkiye’de değişim için bütün alanlarda çalışmaya ihtiyaç vardır. Bütün bunların yapılmasının amaçlarından biri bağımsız yaşam hedefiydi. 2005ten beri 3 şey teklif edildi.
1) İnsanlara harcadığımız parayı toplayalım ve kişiselleştirilmiş bütçeler yapalım. Bireyler kendi ihtiyaçları için kullansın.
2) Engelli örgütlerinin bilgi, öneri ve savunuculuk yapmaları için onları desteklemek; yani haklarının ne olduğu ve bunları gerçekleştirebilmelerinin desteklenmesini sağlamak,
3) Ana akım hizmetlerini geliştirmek ve yerel toplumlarda katılımı sağlamak.
İngiltere’de Kamu kurumları eşitliği geliştirmeye dair kanuni ödeve sahiptir. Bunun için bir kanun var. Her ne kadar yeni hükümet bunu kaldırmış olsa da.
Kanada’da zihinsel engellilerin ailelerinin oluşturduğu aileler bir görev gücü hazırladı. Bu belge paralelinde devletin ilerlemeleri hızlandırması için savunuculuk yapıyorlar. Amerika, Kanada, Avusturalya ve Yeni Zellanda gibi ülkelerde bunun nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili bilgilerimiz var. 1960’larda Norveç’te başlayan çalışmalardan sonra epey deneyimimiz oluştu. Bunlardan Türkiye’de nelerin işine yarayacağına karar vermek sizin işiniz. Bunun için uluslararası deneyimlerden nasıl yararlanılabileceğini anlatmak istiyorum. Değişim ortaklıkla gelir. Ayrıca engelli bireylerin ve derneklerinin her düzeyde seslerinin güçlendirilmesi ve ayrıca ortak bir vizyon geliştirilmesi gerekir. BM sözleşmesi kapsamında herkesin eşit yurttaşlık haklarına sahip olması şartı önemli bir belge. Bu bir vizyon oluşturmamıza imkan sağlar. Bu paralelde ülkelerde bir yasal çerçeve gerekir. Devlet çapında geniş bir liderliğe ihtiyaç vardır. Aynı şekilde hizmet geliştirilirken kendi kararların alınabilmesi önemlidir. İçermeci ana akım için düzenli stratejiler belirlenmesi gerekir.”

Proje hakkında detaylı bilgi için aşağıdaki bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz:
http://ilnet.enil.eu/tr/about-ilnet/ilnet/.

Kaynak: https://www.eged.org/node/222

Paylaş: