|

Görme engelli bir kişinin Chat GPT 4o ile Kapadokya seyahati

 

Bu videoda görme engelli bir kişi olarak Chat GPT 4o ile Kapadokya seyahatine çıktık. Kendisinden görme engelli bir kişiye Kapadokya’yı betimlemesini istedim. Bu sayfada hem ilgili videoyu hem de yazılı dökümü bulacaaksınız.

 

Emre Taşgın: Şimdi seninle bir simülasyonda olacağız. Ben görme engelli bir kişiyim ve Kapadokya’ya gitmek istiyorum. Öyle bir şey düşünelim ki sen benim yanımdasın ve bir rehbersin. Beraber Kapadokya’da yürüyoruz. Sen bana eşlik ediyorsun. Şimdi ilk olarak bana Kapadokya’daki göreme müzesini yanımdaymışsın gibi ve görme engelli bir kişiyi anlatıyormuşçasına betimler misin?

ChatGPT: Tabii ki, sana Kapadokya’daki Göreme Açık Hava Müzesi’ni betimleyeyim. Şu an müzenin girişindeyiz. Burası, yerin altına oyulmuş ve kayalara oyulmuş kiliseler ve manastırlardan oluşan geniş bir alan.

Ayağımızın altındaki zemin biraz taşlı ve engebeli, bu yüzden dikkatli yürüyoruz. Hava serin ve temiz, buraya özgü taşların ve kayaların serinliğini hissedebiliyorsun. Etrafımızda, kayalara oyulmuş odalar ve geçitler var. Bu odalar genellikle kilise olarak kullanılmış ve içlerinde freskler bulunuyor.

Bir kilisenin içine giriyoruz. Burada akustiğin farklı olduğunu duyabilirsin; sesler biraz yankılanıyor. Duvarlarda, İsa’nın ve azizlerin hayatından sahnelerin yer aldığı freskler var. Bu freskler, kilisenin en dikkat çekici özelliklerinden biri. Ellerini duvara dokundurduğunda, fresklerin yüzeyinin pürüzsüz olduğunu fark edebilirsin, çünkü zamanla bu boyalar yıpranmış ama hala çok özel ve değerli.

Şimdi dışarı çıkıyoruz ve bir başka kiliseye doğru yürüyoruz. Yine kayalara oyulmuş dar geçitlerden geçiyoruz. Bu geçitler bazen alçak tavanlı, bu yüzden dikkatli ilerliyoruz. Kapadokya’nın bu bölgesi tarih boyunca birçok farklı uygarlığın izlerini taşıyor. Bu nedenle, burada sadece doğanın değil, insan elinin de büyük bir emeği ve yaratıcılığı var.

Dışarıdayken hafif bir esinti var. Rüzgarın yüzüne dokunduğunu hissedebilirsin. Göreme Açık Hava Müzesi, hem doğasıyla hem de tarihî yapılarıyla büyüleyici bir yer. Burada hem doğanın hem de insanın yaratıcılığını hissedebiliyorsun.

Emre Taşgın: Kilisede Freskler var demiştin ya, Fresk nasıl birşey? Biraz betimler misin?

ChatGPT: Tabii, freskleri daha detaylı betimleyeyim. Freskler, duvarlara ya da tavana yapılan resimlerdir. Genellikle kiliselerde ve manastırlarda dini hikayeleri anlatmak için kullanılmıştır. Göreme’deki kiliselerdeki freskler, Hristiyanlığın erken dönemlerinden kalma ve çoğunlukla İsa, Meryem ve azizlerin hayatlarından sahneleri gösterir.

Ellerinle dokunamayacağın, fakat hayal edebileceğin şekilde anlatayım: Duvarlarda büyük ve detaylı resimler var. Renkler genellikle canlı ve parlak, kırmızı, mavi, altın sarısı gibi tonlar baskın. İsa’nın doğumu, çarmıha gerilmesi ve dirilişi gibi önemli olaylar resmedilmiş. Figürler, oldukça stilize ve sembolik bir şekilde çizilmiş; yüz ifadeleri, el hareketleri ve kıyafetler özenle detaylandırılmış.

Bir fresk üzerinde gezinirken, figürlerin duruşları ve bakışları dikkat çeker. Bazen İsa, kollarını açmış bir şekilde betimlenir; bazen de dua eden insanlar ve melekler etrafında toplanmıştır. Fresklerdeki figürlerin gözleri genellikle büyük ve anlamlı, bu da onların ruhani anlamını vurgulamak için yapılmış.

Renklerin ve figürlerin bu kadar canlı olmasının nedeni, fresk tekniğinde boyanın, ıslak alçıya uygulanmasıdır. Bu sayede boyalar, alçıyla birlikte kuruyarak kalıcı hale gelir. Dokunamasak da, fresklerin görsel zenginliği ve detayları, tarihteki bu hikayelerin canlı birer anlatımıdır.

Emre Taşgın: Peki, başka bir yere gidelim artık. Göreme’yi yeterince gezdik galiba.

ChatGPT: Elbette, başka bir yere gidelim. Şimdi Kapadokya’nın meşhur peri bacalarını ziyaret edelim. Burada farklı bir doğa harikasıyla karşılaşacağız.

Peri bacalarının bulunduğu alana doğru yürürken, zemin yine taşlı ve engebeli, dikkatli adımlar atıyoruz. Havanın serinliği ve temizliği devam ediyor. Bir süre yürüdükten sonra, peri bacalarının bulunduğu bölgeye geliyoruz.

Peri bacaları, doğanın milyonlarca yıl süren etkisiyle oluşmuş, büyük ve konik biçimli kaya oluşumlarıdır. Elini bir peri bacasına dokundurduğunda, yüzeyinin pürüzlü ve biraz da pürüzsüz olduğunu fark edebilirsin. Bazıları oldukça büyük, birkaç katlı bir bina kadar yüksek. Bazılarının tepesinde daha küçük taşlar dengede duruyor, bu da onların şekillerine farklılık katıyor.

Etrafımızdaki peri bacaları arasında dolaşırken, bu yapıların çeşitliliğini hissedebilirsin. Bazıları dar ve uzun, bazıları ise geniş ve kısa. Doğanın bu olağanüstü oluşumları, zamanla rüzgar ve yağmurun kayaları aşındırmasıyla meydana gelmiş. Burada yürümek, doğanın sabrının ve gücünün bir kanıtı gibi.

Bir peri bacasının içine giriyoruz. İçerisi serin ve karanlık, ama aynı zamanda ferah. Bazı peri bacalarının içi oyulmuş ve yaşam alanı olarak kullanılmış. Bu iç alanlarda da pürüzsüz duvarlar ve küçük odalar bulunuyor.

Bu bölge, aynı zamanda eşsiz bir sessizliğe sahip. Rüzgarın hafif uğultusunu duyabiliyorsun ve çevredeki doğanın huzurunu hissediyorsun. Kapadokya’nın bu bölümü, sadece görsel olarak değil, atmosferiyle de insanı büyüleyen bir yer.

Emre Taşgın: Gerçekten öyle. Şimdi peri bacalarının konik bir şekli olduğunu söyledin ya, bu konik şekil ne demek?

ChatGPT: Konik şekil, bir koniye benzeyen bir yapıdır. Bir koni, tabanı genellikle dairesel olan ve tepeye doğru daralan bir geometrik şekildir. Yani, geniş bir tabanı ve yukarı doğru daralan bir ucu vardır. Bu, bir dondurma külahı ya da bir piramitin daha yuvarlak ve düzgün versiyonu gibi düşünülebilir.

Peri bacalarının konik şekli de buna benzer. Tabandan başlayarak yukarı doğru daralırlar ve tepeleri daha incedir. Bu şekil, rüzgar ve su erozyonunun kayaları aşındırması sonucu oluşur. Bazı peri bacalarının tepesinde daha sert ve büyük taşlar bulunur; bu taşlar, alttaki yumuşak kayanın daha fazla aşınmasını önler, böylece karakteristik konik şekillerini korurlar.

Bu şekil, peri bacalarına özgü bir görünüm kazandırır ve onları Kapadokya’nın simgesi haline getirir. Hem doğal hem de estetik olarak büyüleyici bir manzaradır.

Emre Taşgın: Şimdi seninle peribacalarının iç kısmındayız. Unutma, ben görme engelliyim ve bana olabildiğince detaylı bir şekilde aklıma gelebilecek, hayal edebileceğim formatlarda betimleme yapman gerekiyor. Bana bu iç kısmı daha detaylı anlatabilir misin?

ChatGPT: Elbette, peri bacalarının iç kısmını daha detaylı betimleyeyim. Şu anda bir peri bacasının içindeyiz. Burası doğal bir taş yapının içine oyulmuş bir oda gibi. Zemin taş ve oldukça serin. Dışarıdaki sıcaklık ve rüzgar burada hissedilmiyor; içerisi daha sakin ve sessiz.

Duvarlar ve tavan pürüzsüz değil, hafif dalgalı ve düzensiz yüzeylere sahip. Ellerini duvara dokundurursan, bazı yerlerde yumuşak kıvrımları, bazı yerlerde ise çıkıntıları hissedebilirsin. Bu çıkıntılar, kayanın doğallığından kaynaklanıyor. Bazı peri bacalarının içi, insanlar tarafından oyulmuş olduğu için daha düzenli olabilir, ama doğallığını kaybetmemiştir.

Odada yürüdükçe, zeminin düz olmadığını fark edeceksin. Bazı yerlerde hafif yükseltiler ve alçalmalar var. Bu, taşın zamanla erozyonla şekillendiğini gösterir. Oda genellikle küçüktür, birkaç adımda duvardan duvara yürüyebilirsin. Tavan ise genellikle alçak, başını eğmen gerekebilir.

Işığın az olduğu bu alanda, seslerin yankılandığını duyabilirsin. Konuştuğumuzda, sesler duvarlardan yansıyarak geri dönüyor. Bu yankı, odanın taş duvarlarının sesleri nasıl ilettiğini gösterir.

Bazı peri bacalarının içi, küçük pencereler ya da açıklıklarla dışarıya açılır. Bu açıklıklardan içeriye hafif bir esinti gelebilir. Pencere kenarlarına dokunduğunda, dışarıdaki hava akımını ve bazen de güneş ışığının sıcaklığını hissedebilirsin.

Bu alanlar, tarihte yaşam alanı, depo ya da dini mekanlar olarak kullanılmış olabilir. Bazı yerlerde, duvarlarda küçük nişler ya da raflar bulunabilir. Bu nişler, eşyaların konulması için oyulmuş küçük alanlardır. Ellerini duvarda gezdirerek bu nişleri ve detayları hissedebilirsin.

Peri bacalarının iç kısmı, doğanın ve tarihin bir araya geldiği, sessiz ve huzurlu bir yer. Bu doğal yapının içindeyken, tarihin derinliklerinde bir yolculuk yapıyormuş gibi hissedebilirsin.

Emre Taşgın: Peki, burayı da gezdik. Oldukça detaylı betimlediğini düşünüyorum. Başka bir yere daha gidelim mi seninle beraber? Nereyi tavsiye edersin?

ChatGPT: Elbette, Kapadokya’da daha gezebileceğimiz birçok güzel yer var. Sana önerim, Ürgüp’teki Üç Güzeller olarak bilinen peri bacalarını ziyaret etmek olabilir. Burası, Kapadokya’nın en ünlü ve simgesel yerlerinden biri.

Yine engebeli bir yoldan yürüyerek bu bölgeye gidiyoruz. Üç Güzeller, yan yana duran üç peri bacasından oluşur ve ilginç bir şekilde şekillenmişlerdir. Bu peri bacalarının etrafında yürüyerek, onların farklı açılardan nasıl göründüğünü hissedebiliriz.

Bir başka seçenek ise, Zelve Açık Hava Müzesi olabilir. Zelve, Kapadokya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri ve burada hem doğal hem de insan yapımı mağaralar bulunur. Bu alan, aynı zamanda kiliseler, manastırlar ve yaşam alanlarıyla dolu bir vadiye sahiptir. Burada da doğanın ve tarihin iç içe geçtiği bir yolculuk yapabiliriz.

Hangisi daha çok ilgini çekiyor? Üç Güzeller’i mi görmek istersin yoksa Zelve Açık Hava Müzesi’ni mi?

Emre Taşgın: Zell ve Açık Hava Müzesi’ne gidelim. Orayı bana yanımdaymışsın gibi anlatman gerekiyor. Unutma, ben görme engelli bir kişiyim ve benim bütün duyularımla bu alanı hissetmem lazım. Bana Zell ve Açık Hava Müzesi’ni nasıl anlatırsın?

ChatGPT: Tabii, Zelve Açık Hava Müzesi’ni detaylı bir şekilde anlatayım. Şimdi Zelve’ye doğru yol alıyoruz. Burası, Kapadokya’nın en etkileyici yerlerinden biri ve geniş bir vadi boyunca uzanıyor. Havanın serin ve temiz olduğunu hissedebilirsin, etrafımızda rüzgarın hafif sesi var.

Zelve’ye ulaştığımızda, girişte kayalara oyulmuş geniş bir alana adım atıyoruz. Zemin yine taşlı ve biraz engebeli, ama burada yürümek oldukça rahat. İlk olarak, vadinin iki tarafında yüksek kayalar ve mağaralar görüyoruz. Bu mağaralar, zamanında insanların yaşam alanları olarak kullanılmış.

Ellerini duvara dokundurduğunda, kayaların pürüzlü ve doğal yüzeyini hissedebilirsin. Bu yüzeyler, doğal erozyonun izlerini taşıyor. Mağaraların içine girdiğimizde, içlerinin serin ve karanlık olduğunu fark ediyorsun. İçeride yankılanan sesler, mağaranın genişliğini ve derinliğini hissettiriyor.

Mağaraların içinde küçük odalar ve geçitler var. Bu odaların bazıları, insanların yaşam alanı olarak kullandığı yerler. Ellerini duvarlarda gezdirirken, oyulmuş nişler ve rafları hissedebilirsin. Bu nişler, eskiden eşyaların konulması için kullanılmış. Zeminde bazı yerlerde hafif yükseltiler ve alçalmalar var, dikkatli adımlarla ilerliyoruz.

Dışarı çıktığımızda, vadi boyunca uzanan dar patikalardan yürüyerek ilerliyoruz. Burada bitki örtüsü oldukça seyrek, ama arada küçük çalılar ve yabani otlar var. Rüzgarın getirdiği hafif toprak kokusunu duyabilirsin.

Vadi boyunca ilerlerken, çeşitli kiliseler ve manastırlara rastlıyoruz. Bu yapıların duvarlarında freskler ve oyma süslemeler var. Fresklerin dokusunu hissedemeyiz, ama bu alanların manevi atmosferini hissetmek mümkün.

Bazı alanlarda, kayalara oyulmuş büyük pencerelerden dışarıya bakabiliyoruz. Bu pencerelerden içeriye giren hafif bir esinti ve güneş ışığının sıcaklığını hissedebilirsin. Dışarıdaki manzara, geniş vadiyi ve uzaktaki diğer kaya oluşumlarını gösteriyor.

Zelve’nin en dikkat çekici yanlarından biri, doğanın ve insanın birlikte yarattığı bu büyüleyici alan. Hem doğal güzellikleri hem de tarihî yapıları ile burası, zamanda bir yolculuk yapıyormuş gibi hissettiriyor. Etrafımızdaki sessizlik ve huzur, bu deneyimi daha da özel kılıyor.

Şimdi bir mola verip, bu sessizliğin ve doğanın tadını çıkarabiliriz. Buradaki atmosferi, tüm duyularımızla hissedebiliriz.

Emre Taşgın: Şimdi mağaranın içerisinde girelim, bana içeriği daha detaylı anlatman gerekiyor, özellikle odacıklardan da bahsedebilirsin.

ChatGPT: Tabii, Zelve’deki mağaraların iç kısmını daha detaylı anlatayım. Şu anda mağaranın girişindeyiz. Buradan içeriye doğru adım attığımızda, ilk olarak serinliği hissediyorsun. İçerideki hava dışarıya göre daha nemli ve serin. Adımlarımızın yankısı, mağaranın genişliğini ve derinliğini bize hissettiriyor.

İlk olarak geniş bir odaya giriyoruz. Bu odanın zemininde hafif pürüzler var, dikkatli adımlarla ilerliyoruz. Odanın duvarlarına dokunduğunda, yüzeylerin dalgalı ve bazı yerlerde çıkıntılı olduğunu fark edebilirsin. Bu yüzeyler, zamanla erozyonun etkisiyle şekillenmiş.

Bu odada birkaç küçük odacık daha var. Şimdi bu odacıklardan birine doğru ilerliyoruz. Girişleri dar, bazen eğilerek geçmemiz gerekebiliyor. İçeriye girdiğimizde, odacığın daha küçük ve kapalı olduğunu hissedebilirsin. Zemin yine taşlı ve serin, duvarlar ise daha pürüzsüz. Bazı odacıkların duvarlarında, oyulmuş küçük raflar ve nişler var. Bu nişler, zamanında eşyaların konulması için kullanılmış. Ellerini duvarda gezdirerek bu nişleri hissedebilirsin.

Bu odacıklardan bazıları yaşam alanı olarak kullanılmış, bazıları ise depo ya da dini amaçlar için ayrılmış olabilir. Her bir odacığın kendi akustiği var; bazıları daha dar olduğu için sesler daha az yankılanıyor, bazıları ise geniş olduğu için yankı daha fazla.

Mağaranın içindeki hava genellikle hareketsiz, ama zaman zaman ufak hava akımları hissedilebilir. Bu, dışarıdaki küçük açıklıklardan içeriye giren rüzgarın etkisi. Bu açıklıklardan gelen hafif esintiyi ve dışarıdaki doğanın kokusunu alabiliyorsun.

Mağaranın içinde ilerlerken, bazen tavanın alçaldığını ve bazen de yükseldiğini fark edebilirsin. Bu, doğal oluşumun bir sonucu. Zamanla kayaların erozyonu, bu farklı yükseklikleri ve genişlikleri oluşturmuş.

Bu alanların tarih boyunca insanlar tarafından nasıl kullanıldığını düşündüğümüzde, burada yaşamın nasıl olduğu hakkında hayal kurabiliriz. İnsanlar bu odacıklarda uyumuş, yemek pişirmiş, ibadet etmiş ve günlük hayatlarını sürdürmüş.

Bu mağara sistemi, hem doğanın hem de tarihin bir yansıması. Burada dolaşırken, hem geçmişin izlerini hem de doğanın muazzam gücünü hissedebiliyorsun. Şimdi başka bir odacığa geçelim ve keşfetmeye devam edelim.

Emre Taşgın: Devam edelim, başka bir odacığa girelim.

ChatGPT: Elbette, şimdi başka bir odacığa doğru ilerleyelim. Mağaranın içinden geçerken, dar bir geçitten geçiyoruz. Bu geçit biraz alçak, başımızı eğmemiz gerekiyor. Geçidin sonunda daha geniş bir odacık var.

Bu odacığın zeminine adım attığımızda, biraz daha düz ve pürüzsüz bir zemin hissediyoruz. Burada, taşların doğal olarak aşınmasıyla daha yumuşak bir yüzey oluşmuş. Duvarlara dokunduğunda, yine dalgalı ve pürüzlü yüzeyleri hissedebilirsin, ama bazı yerlerde daha pürüzsüz alanlar da var.

Bu odacık, önceki odacıklardan biraz daha büyük. Duvarlarında birkaç küçük niş var. Ellerini bu nişlere dokundurduğunda, eşyaların yerleştirildiği bu küçük alanları hissedebiliyorsun. Bu nişler, genellikle düz ve derin, bazen yuvarlak hatlara sahip.

Tavan biraz daha yüksek, bu yüzden başımızı eğmemize gerek yok. Tavanın yüzeyi de dalgalı ve bazı yerlerde küçük oyuklar var. Ellerimizi tavana kaldırdığımızda, bu yüzeyleri hissedebiliriz.

Odacığın bir köşesinde, biraz daha derin bir alan var. Bu alan, belki de depo ya da başka bir özel kullanım için oyulmuş. Zeminde hafif bir eğim hissediyoruz, bu eğim suyun birikmesini ya da akışını sağlamak için yapılmış olabilir.

Burada, odacığın akustiğini fark edebiliriz. Konuştuğumuzda, sesler biraz yankılanıyor ama önceki odalar kadar değil. Bu, odacığın boyutu ve şekli ile ilgili.

Bu odacığın içi, oldukça serin ve sessiz. Hafif bir esinti, dışarıdaki küçük bir açıklıktan içeriye giriyor. Bu esinti, taze hava ve dışarıdaki doğanın kokusunu getiriyor. Odacığın atmosferi, huzurlu ve dingin.

Bu alanlarda dolaşırken, insanların burada nasıl yaşadığını, günlük hayatlarını nasıl sürdürdüğünü hayal edebiliriz. Bu odacıklar, hem yaşam alanı hem de tarihî birer anıt gibi. Her bir köşe ve yüzey, geçmişin izlerini ve doğanın gücünü yansıtıyor.

Şimdi, buradan başka bir alana doğru ilerleyebiliriz. Bu mağara sistemi, keşfedilecek daha birçok odacık ve geçit barındırıyor. Yürümeye ve keşfetmeye devam edelim.

Emre Taşgın: Bu mağaranın bir adı var mı? Bana anlattığın mağaradan bahsediyorum.

ChatGPT: Evet, bu mağaranın adı Zelve Açık Hava Müzesi’ndeki mağaralardan biri olabilir. Zelve, Kapadokya’nın en eski ve geniş yerleşim alanlarından biridir. Buradaki mağaralar, tarih boyunca insanlar tarafından yaşam alanı, ibadet yeri ve depo olarak kullanılmıştır. Spesifik olarak bahsettiğimiz mağara, Zelve Vadisi’ndeki birçok mağaradan sadece biri. Zelve, genel olarak bu geniş alanı ve içindeki sayısız mağarayı ifade eder. Bu mağaraların her biri benzersizdir ve çeşitli dönemlerde farklı amaçlarla kullanılmıştır.

Evet, değerli izleyiciler, bugün ChatGPT ile bir Kapadokya gezisine çıktık. Aslında bu videoya sözünü ettiğimiz yerlerin görsellerini eklemek lazım. Bunu başka bir videoda yapacağız. Ya da bizden kopya çeken olursa onlar da yapabilirler. Tabi burada örneğin Açık Hava Müzesi’ne gittik. Orada herhangi bir mağarayı gezdik. Bu mağaranın neresi olduğunu bilmiyoruz, birden fazla mağara olduğu için. Fakat içeride bize farklı alanlar gezdirdi. Bunun ne kadarı gerçek, ne kadarı hayal şu anda tahmin etmek kolay değil ama bundan sonra görsel betimlemenin anlık olarak yapıldığını hayal ettiğinizde oradaymışız gibi değil de gerçekten orada olduğumuzda neler olacak, karşımıza neler çıkacak bunu düşünelim. Bunu bir telefonla da yapabiliriz. Yanımızda bir rehber köpekle, rehber insanla veya daha başka bir şekilde de yapabiliriz. Bundan sonra yapabileceklerimizin sınırı yok. Alabileceğimiz rehberliğin sınırı da öyle.

Paylaş: