Engellilerin gündemi (32. bölüm)
Engellilerin Gündemi programımızın 32. bölümünde; 1-15 Kasım tarihleri arasında basında, sosyal medyada ve sivil toplum alanında engellilikle ilgili öne çıkan konuları değerlendiriyor, kendi yorumlarımı paylaşıyorum.
Engelli kaymakam tartışması
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin engelli milletvekili Serkan Bayram, engellilerin kaymakam olabilmesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması gerektiğini belirtti. Bu konu, Türkiye’de yıllardır tartışma konusu olan, engellilerin kamu yönetiminde üst kademelere gelebilme mücadelesinin bir parçası. Bayram, Dahiliye Memurları Kanunu’nun 1930 yılında çıkarıldığını ve kaymakamlık şartlarını düzenleyen bu kanunun “eşek sırtında gezebilecek, her iklim koşulunda çalışabilecek” gibi insanlık onuruna aykırı ifadeler içerdiğini söyledi. Bu ifadelerin artık çağdışı olduğunu ve değiştirilmesi gerektiğini vurguladı. Bayram, açıklamasında Türkiye Yüzyılı vizyonu çerçevesinde engellilerin kaymakam, vali, büyükelçi ve hatta bakan olabilmesinin önünün açılması gerektiğini ifade etti. Engellilerin kamu yönetiminde yer alması gerektiğini belirten Bayram, bu durumun hem adaletin hem de fırsat eşitliğinin bir gereği olduğunu savundu. Ancak, Bayram’ın partisinden AK Parti Grup Başkanı Abdullah Güler, bu yasa değişikliğine onay vermedi. Bayram, Güler’in bu tutumuna tepki göstererek şu ifadeleri kullandı:
“Dünyada devletler elle ayakla değil, gönülle, düşünceyle, beyinle yönetilir. İnsanlık için adalet için engelli kardeşlerimizin kaymakam olması yönündeki yasa değişikliğini Grup Başkanımızdan bekliyoruz. Aksi takdirde onu Rabbime, milletime ve 10 milyon engelli kardeşime havale ediyorum.”
Bayram’ın önerisinin ilerleyen dönemde nasıl bir karşılık bulacağı, engellilerin siyasette ve kamu yönetiminde görünürlüğünü artırma mücadelesinin gidişatı açısından kritik önemde.
Engelli öğretmen atamaları
Nisan 2024’te gerçekleştirilen Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı (EKPSS) sonrası, engelli öğretmen ve memur atamaları yapılmadı. Atama bekleyen engelli öğretmenler, belirsizlik nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşıyor. Son olarak Nisan 2023’te, genel seçimler öncesinde 4.000’e yakın engelli öğretmen ataması gerçekleştirilmişti. Ancak bu atamalar, başvuranların neredeyse tamamının atanmasıyla, mevcut kota sistemini ve dengeleri zorladı. Şu an için Milli Eğitim Bakanlığı, engelli öğretmen açığı olmadığını ve kotanın üzerinde bir istihdam sağladığını belirtiyor.
Yeni yürürlüğe giren Öğretmenlik Mesleği Kanunu, öğretmen atama ve adaylık süreçlerini daha karmaşık hale getirdi. Kanuna göre, atanan öğretmenler önce bir akademi eğitimine tabi tutulacak ve bu süreç Eylül 2025’e kadar tamamlanabilecek. Bu da, engelli öğretmenlerin atanma sürecinin belirsiz bir süre daha uzayacağı anlamına geliyor. Bazı adaylar, Eylül veya Şubat aylarında atama yapılacağını iddia etse de, bu konuda henüz somut bir adım atılmadı.
Engelli öğretmen atamaları, Türkiye’de genellikle bir hak temelli yaklaşımla değil, lütuf olarak sunulan bir uygulama olarak görülüyor. Bu durum, atamaların sistematik bir takvim çerçevesinde yapılmamasına neden oluyor. Belirli seçim dönemleri öncesinde veya popülist yaklaşımlarla yapılan toplu atamalar, uzun vadede dengesizliklere ve hak kayıplarına yol açabiliyor. Örneğin, 2023 yılındaki toplu atamalar nedeniyle birçok engelli öğretmen “kota doldu” gerekçesiyle atanamıyor.
Engelli öğretmenlerin ders programı talebi
Engelli öğretmenler, sadece atanma sürecinde değil, mesleklerini icra ederken de çeşitli engellerle karşılaşıyorlar. Özellikle ders programlarının ve çalışma koşullarının engel durumlarına uygun şekilde düzenlenmesi, en önemli taleplerden biri olarak öne çıkıyor. Bu taleplerin karşılanması, öğretmenlerin mesleklerini daha erişilebilir ve hakkaniyetli bir şekilde yapabilmesi için kritik önemde. Milli Eğitim Bakanlığı, engelli öğretmenlerin ders programlarının düzenlenmesinde, sağlık durumlarına uygun koşullar yaratılması gerektiğini belirten bir yönetmelik yayınladı. Ancak, bu yasal düzenlemeye rağmen uygulamada sıkıntılar yaşanıyor. Birçok okul, bu yönetmelik hükümlerine uymuyor ve engelli öğretmenlerin taleplerini dikkate almıyor.
Denizli’de görev yapan bir öğretmen, ders programının engel durumuna uygun şekilde düzenlenmediği gerekçesiyle Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK)’na başvurdu. KDK, öğretmenin talebini haklı bularak okulun ders programını yeniden düzenlemesini sağladı. Bu karar, engelli öğretmenlerin haklarını savunabilmeleri için önemli bir emsal teşkil ediyor. Engelli öğretmenler, benzer durumlarda KDK kararını dayanak göstererek taleplerini daha güçlü bir şekilde ifade edebilir. Ayrıca, Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) ya da Türkiye İnsan Hakları Kurumu (TİHEK) gibi alternatif mercilere başvurabilirler. Eğer bu yollarla çözüm bulunamazsa, yargı yoluna gitme seçeneği de her zaman açık.
Engelli öğretmenlerin haklarını savunmada sivil toplum kuruluşlarının katkısı sınırlı kalıyor. Genelde sivil toplum kuruluşları, engelli bireylerin atanması gibi eylemsel ve görünürlüğü yüksek konulara ağırlık veriyor. Ancak, atanmış engelli öğretmenlerin mesleki koşullarının iyileştirilmesi gibi daha az görünür konular ihmal ediliyor. Oysa, bu alanda yapılacak çalışmalar, engelli öğretmenlerin haklarını tam anlamıyla yaşayabilmesi için hayati önem taşıyor.
Dilencilik ve engellilik algısı
Engellilik ve dilencilik arasındaki ilişki, tarih boyunca birçok toplumda yan yana anılan kavramlar olmuştur. Anadolu’dan Avrupa’ya ve Mezopotamya’ya kadar farklı bölgelerde, engelliler çoğu zaman geçimlerini dilencilikle sağlamak zorunda kalmış ve bu durum bir kültürel olgu haline gelmiştir. Ancak günümüzde engelliler, bu algıyı kırmak ve hak temelli bir mücadele ile toplumda aktif bir rol üstlenmek için çaba göstermektedir.
Kars’ta, Şahbettin Y. isimli bir şahıs, her gün ayağını farklı şekillerde sararak engelli taklidi yapıp dilencilik yaptığı gerekçesiyle polis ve zabıta ekipleri tarafından yakalandı. Zabıta karakoluna götürüldüğünde ayağında sorun olduğunu iddia eden şahsın, sargıları çıkarıldığında tamamen sağlıklı olduğu anlaşıldı. Yapılan incelemede, şahsın Ağrı’dan Kars’a geldiği ve 19 farklı suç kaydının bulunduğu tespit edildi. Bu olay, engelliliğin istismarı konusunu tekrar gündeme getirdi. Dilencilikle ilişkilendirilen engellilik algısı, gerçek engelli bireylerin toplumsal hayatta karşılaştıkları ön yargıları daha da artıran bir sorun olarak değerlendiriliyor.
Engellilik ve dilencilik arasındaki ilişki, yalnızca bireysel düzeyde değil, toplumsal bir yapı olarak da şekillenmiştir. Tarihte, engelliler arasında meslek loncaları kurulmuş, bölgeler taksim edilerek dilencilik bir meslek gibi icra edilmiştir. Ancak günümüzde bu kültür değişmeye başlamış, engelliler hak temelli bir mücadele ile kamusal alanda görünürlük kazanmak için çaba sarf etmektedir. Bu bağlamda, engellilerin dilencilikle ilişkilendirilmesi sadece bir algı sorunu değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm gerektiren bir meseledir.
Dilencilik ve engellilik olgusu, medyada ve sanat eserlerinde de sıkça işlenmiştir. Örneğin, Kemal Sunal’ın Korkusuz Korkak filmindeki Bombacı Mülayim sahnesinde, karakterlerin engelli taklidi yaparak dilencilik yapması konu edilmiştir. Bu tür temsil biçimleri, toplumdaki olumsuz algıyı pekiştirirken, gerçek engelli bireylerin hak mücadelesine zarar veren bir zemin hazırlamaktadır. Kars’taki olay, bu tür temsillerin hala toplumda etkili olduğunu ve hatta bu gibi davranışların bazı bireyler için ilham kaynağı olabileceğini göstermektedir.
Engellilik istismarına yönelik yasal düzenlemeler, Türkiye’de Engelliler Hakkında Kanun gibi çerçeve yasalarla belirlenmiş olsa da, bu istismarın cezai bir yaptırımı bulunmamaktadır. Engelli olmayan bireylerin engellilik durumunu istismar ederek maddi kazanç sağlaması, toplumda hem engelli bireylerin hak mücadelesini baltalamakta hem de güven ilişkisini zedelemektedir. Bu bağlamda, engellilik istismarını önleyecek yasal düzenlemeler yapılması önerilmektedir. Örneğin engelliliği istismar eden bireylerin para veya hapis cezasına çarptırılması, istismarın boyutlarının belirlenmesi için akademik ve hukuki çalışmalar yapılması gibi öneriler dikkate değer bulunuyor.
Eskişehir’de işaret dili eğitimi
Türkiye’de işitme engelli bireylerin kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak ve toplumsal iletişimi geliştirmek amacıyla çeşitli illerde işaret dili eğitim programları düzenleniyor. Bu eğitimler, kamu personelinin işitme engelli bireylerle daha etkili iletişim kurmasını sağlamak ve onların hizmetlere erişimini kolaylaştırmayı hedefliyor.
Eskişehir Valiliği, kamu çalışanlarına yönelik olarak işaret dili eğitimleri düzenledi. “Ellerin Sesim Olsun” projesi kapsamında, toplam 120 saatlik işaret dili eğitimini başarıyla tamamlayan 40 kamu personeli sertifikalarını aldı. Sertifika alan personel, işitme engelli bireylerin kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak ve ihtiyaçlarına daha hızlı cevap verebilmek için görev alacak. İşaret dili eğitimleri, işitme engelli bireylerin sadece kamu hizmetlerinde değil, günlük hayatta da iletişim sorunlarını aşmalarına yardımcı oluyor. İşaret dilini bilen kamu çalışanları, hastaneler, belediyeler ve diğer kamu kurumlarında engelli bireylerin mağduriyetlerini azaltabiliyor. Ancak bu tür eğitimlerin ne kadar nitelikli olduğu, hangi uzmanlar tarafından verildiği ve uygulamada ne kadar etkili olduğu konularında detaylı bir denetime ihtiyaç bulunduğu ifade ediliyor.
Kocaeli’de kız istemek için işaret dili öğrendiler
Kocaeli’de, işaret dili eğitimine katılan 57 yaşındaki Birsen Birinci ve 68 yaşındaki Mithat Birinci çifti, oğullarının işitme engelli biriyle evlenmesi üzerine bu dili öğrenerek gelinleri ve ailesiyle sağlıklı bir iletişim kurmayı başardı. Çift, kurs sırasında öğrendikleriyle kız isteme merasiminde işitme engelli dünürleriyle rahatça iletişim kurdu ve aile bağlarını güçlendirdi. Bu tür bireysel çabalar, toplumda işaret dili farkındalığının artmasını sağlıyor. Bu örnekler, işaret dilinin sadece kamu hizmetlerinde değil, aile ilişkilerinde ve toplumsal hayatın her alanında ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.