|

Engellilerin gündemi (21. bölüm)

 

Engellilerin Gündemi, 21. bölümünde 1-14 Haziran tarihleri arasında engellilik alanında yaşanan gelişmeleri ve gündem maddelerini izleyicilerle paylaşıyor. Bu sayfada 21. bölüme ait video ve detaylı özeti yer alıyor.

 

Sokak Köpekleri ve Görme Engelliler

20. bölümde sokak köpekleri ve engelliler konusu incelenmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin engelli yetkilileri Cemal Donat ve Serkan Bayram’ın açıklamaları üzerine yorumlar yapılmıştı.

Son iki hafta içinde, görme engelli Recep Gür, metroya doğru yürürken bir sokak köpeğine bastı ve yaşadıklarını sosyal medyada paylaştı. Videoda, köpeğin ve kendisinin zarar görmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bu olay, sosyal medyada büyük tepki çekti ve Recep Gür linç edildi.

Recep Gür, videoda bir köpeğe bastığını, bu olayın kendisini çok korkuttuğunu ve şok yaşadığını anlatıyor. Yetkililerden sokak köpekleri için çözüm bulunmasını istiyor ve sokaklarda rahatça hareket edebilmenin önemine vurgu yapıyor.

Recep Gür’ün videosuna gelen tepkiler inceleniyor. Gelen yorumlarda, hayvan hakları savunuculuğu adı altında yapılan ayrımcı ve saldırgan söylemler eleştiriliyor. Bazı yorumlar, engellilerin sokakta yürüme hakkını sorgulayan ve onları sınırlayan ifadeler içeriyor. Bu tür yorumların hayvan hakları savunuculuğu ile bağdaşmadığı, ayrımcılık ve nefret söylemi içerdiği belirtiliyor.

Engellilerin, özellikle görme engellilerin sokakta köpeklerle karşılaştıklarında yaşadıkları zorluklar anlatılıyor. Beyaz bastonun köpekler tarafından bir tehdit olarak algılandığı, bu nedenle engellilerin köpek saldırılarına daha açık olduğu belirtiliyor.

Hayvan hakları ve engelli hakları arasında bir diyalog kanalı açılması gerektiği vurgulanıyor. Sokak köpeklerinin öldürülmesine karşı çıkıldığı, barınaklar, sahiplendirme ve kısırlaştırma gibi çözümlerin daha etkin uygulanması gerektiği ifade ediliyor. Belediye ve kamu kurumlarının işbirliği içinde çalışması gerektiği savunuluyor.

Hayvan hakları savunucularının, engelli haklarına saygılı ve anlayışlı olması gerektiği belirtiliyor. Saldırgan ve ayrımcı söylemlerle hiçbir sorunun çözülemeyeceği, gerçek hayvan hakları savunucularının böyle davranmaması gerektiği ifade ediliyor.

Sokak köpekleri sorununun dengeli bir şekilde ele alınması gerektiği, linç kültürü ile bir yere varılamayacağı belirtiliyor. Engellilerin sokakta özgürce ve güvenle yürüyebilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiği vurgulanıyor.

 

Kamu Denetçiliği Kurumu’nun (KDK) Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne Yönelik Toplu Taşımada Erişilebilirlik Kararı

Kamu Denetçiliği Kurumu, Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne, toplu taşıma araçlarında tekerlekli sandalye ile seyahat edenler için kontenjanın artırılması yönünde bir tavsiye kararı verdi. Mevcut durumda, otobüslerde sadece bir tekerlekli sandalye kullanıcısı seyahat edebiliyor. Bu durum, engelli bireylerin uzun süre otobüs beklemesine yol açıyor.

Bir vatandaş, toplu taşıma araçlarında tekerlekli sandalye ile seyahat edenler için sadece tek bir kontenjan olmasından dolayı yaşadığı zorlukları KDK’ya iletti. Bu şikayet üzerine KDK, durumu inceleyerek belediyeye kontenjanın artırılması yönünde tavsiye kararı verdi.

Bu kararın Ankara Büyükşehir Belediyesi ve diğer şehirler için önemli bir adım olduğu vurgulanıyor. Kararın, toplu taşıma araçlarının erişilebilirliğini artırmada önemli bir rol oynayacağı belirtiliyor. Ayrıca, kamu denetçiliği kurumlarının böyle kararlar vermesinin, engelli bireylerin haklarını korumada ve yaşamlarını kolaylaştırmada önemli olduğu ifade ediliyor.

Ankara’da toplu taşıma araçlarının erişilebilirlik düzenlemelerini ivedilikle hayata geçirmesi gerektiği vurgulanıyor. Bedensel engellilerin bu konuda ciddi zorluklar yaşadığı, sosyal medyada ve yakın çevrede görülen örneklerle dile getiriliyor. Gelen otobüslerin çoğunun erişilebilir olmadığı, rampaların açılmadığı, inip binmede zorluklar yaşandığı ve şoförlerle gerilimler yaşandığı belirtiliyor.

Erişilebilirlik sorunlarının sadece bedensel engellilerle sınırlı olmadığı, görme engellilerin de toplu taşıma araçlarında sesli anons sistemleriyle ilgili problemler yaşadığı ifade ediliyor. Tekerlekli sandalye kullanıcılarının ve diğer bedensel engelli bireylerin toplu taşıma araçlarında ciddi sorunlarla karşılaştığı vurgulanıyor.

Kamu Denetçiliği Kurumu’nun Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik aldığı kararın doğru ve yerinde olduğu ifade ediliyor. Bu kararın diğer kamu kurumları için de örnek teşkil etmesi gerektiği belirtiliyor. Ayrıca, Türkiye genelinde tüm şehirlerin toplu taşıma araçlarında erişilebilirlik düzenlemelerini hayata geçirmesi gerektiği vurgulanıyor.

Erişilebilirlik mevzuatının, toplu taşıma araçlarının engellilere uygun hale getirilmesini zorunlu kıldığı, Anayasa Mahkemesi’nin erteleme kararını iptal ettiği ve artık erteleme yapılmasının mümkün olmadığı belirtiliyor. Meclis üyelerinin yeniden bir ertelemeye cesaret edip etmeyeceği bilinmiyor, ancak erteleme gündemde değilken yargı yolunun daha etkin kullanılabileceği ifade ediliyor.

 

Ankara’da Down Sendromlu Öğrenciye Şiddet Olayı

Ankara’nın Kahramankazan ilçesinde bulunan bir özel eğitim okulunda, öğretmen Mücahit Mert H. tarafından Down sendromlu bir öğrenciye şiddet uygulandı. Öğrencinin ailesi, eve geldiğinde çocuğun maruz kaldığı şiddeti fark etti. Aile, okul müdürü ile iletişime geçtiğinde ise, çocuğun arkadaşlarıyla kavga ettiği şeklinde yanlış bilgilendirildi.

Güvenlik kameralarının görüntüleri, olayın aslını ortaya çıkardı. Görüntülerde, öğretmenin öğrenciye şiddet uyguladığı açıkça görülüyordu. Olay sırasında öğretmenin eşi de aynı okuldaydı ve olay anında kadraja girerek öğrenciyle temas etti.

Öğretmen Mücahit Mert H. tutuklanmış ve konu yargıya intikal etmiştir. Bu olay, benzer vakaların daha önce de yaşandığına işaret etmektedir. Özel eğitim öğrencilerine yönelik şiddet olaylarının yaygın olduğu, bu tür olayların engellenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu tür olayların, özel eğitimde görev yapacak öğretmenlerin yeterince nitelikli ve sabırlı olmamaları durumunda daha sık yaşanabileceği belirtiliyor.

 

İstanbul’da Otizmli Öğrencinin Anaokulu Mezuniyet Törenine Alınmaması

İstanbul’da bir anaokulunda düzenlenen yıl sonu gösterisine, otizmli bir öğrencinin öğretmeni tarafından arkadaşlarından ayrılması tepki yarattı. Otizmli öğrencinin annesi, bu duruma tepki göstererek yaşananları sosyal medyada paylaştı ve isyan etti.

Otizmli öğrencinin annesi, çocuğunun sistematik olarak ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kaldığını belirtti. Annesi, bir yıldır devam eden bu ayrımcılığın ve dışlanmanın öğrencinin eğitim hayatında ciddi olumsuz etkileri olduğunu ifade etti.

Bu olay, özel eğitim öğrencilerinin, özellikle otizmli bireylerin eğitim sisteminde nasıl ayrımcılığa maruz kaldığını ve dışlandığını gösteren bir örnek olarak değerlendiriliyor. Otizmli öğrencilerin, diğer öğrencilerle birlikte eğitim almalarının önemi vurgulanıyor. Ancak, bu tür olaylar, eğitim sisteminde bu konuda ciddi eksiklikler olduğunu ortaya koyuyor.

Özel eğitim, sabır ve özel bir yaklaşım gerektiren bir alandır. Eğer öğretmenler bu konuda yeterli eğitim ve hazırlığa sahip değillerse, bu tür ayrımcılık ve dışlama olaylarının yaşanması kaçınılmaz oluyor. Özel eğitim öğretmenlerinin, öğrencilerin farklılıklarını kabul eden ve onları destekleyen bir yaklaşım sergilemeleri gerektiği vurgulanıyor. Öğretmenlerin, ek ders ücreti için değil, gerçekten özel eğitim alanına ilgiyle yaklaşarak çalışmaları gerektiği belirtiliyor.

Daha önce de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinde engelli bir öğrencinin programa katılamaması gibi benzer olayların yaşandığı hatırlatılıyor. Bu tür olayların, eğitim sisteminde engelli bireylerin nasıl ötekileştirildiğini ve dışlandığını gösterdiği ifade ediliyor. Törenlerin ve mezuniyet programlarının, tüm öğrencilerin katılımıyla ve keyifle hatırlayacakları şekilde düzenlenmesi gerektiği belirtiliyor.

 

YÖK’ün Engelsiz Üniversite Ödülleri

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından verilen Engelsiz Üniversite Ödülleri, üniversitelerde engelli öğrencilere yönelik erişilebilirlik ve destek hizmetlerini teşvik etmek amacıyla her yıl düzenli olarak sahipleriyle buluşturuluyor. Ancak, ödüllerin verilme sürecinde sadece üniversitelerden gelen fotoğrafların değerlendirilmesi eleştiriliyor. Bir yerinde denetim yapılmadığı, bu nedenle bazı üniversitelerin göstermelik fotoğraflar göndererek ödül alabildiği belirtiliyor. Bu durumun, ödüllerin hakkaniyetli bir şekilde dağıtılmadığına işaret ettiği vurgulanıyor.

Sivil toplum örgütlerinin bu konuda yeterince gündem oluşturmadığı ve YÖK’e geri bildirimde bulunmadığı belirtiliyor. Geçmişte bu konuda yazılı ve sözlü olarak YÖK’e iletilen eleştirilerin dikkate alınmadığı ifade ediliyor. Özel olarak Eğitimde Görme Engelliler Derneği (EGED) gibi örgütlerin, bu tür konulara dikkat çektiği ancak genel olarak sivil toplumun yeterince aktif olmadığı vurgulanıyor.

Ödül verme sürecinin daha hakkaniyetli ve şeffaf olması gerektiği vurgulanıyor. Ödüllerin yalnızca teşvik amaçlı değil, gerçekten erişilebilirlik sağlayan üniversitelerin belirlenmesi için verilmesi gerektiği belirtiliyor. Değerlendirme sürecinin fotoğraflarla sınırlı kalmaması, yerinde denetim yapılması öneriliyor. Böylece, ödül alan üniversitelerin gerçekten engelli öğrenciler için erişilebilirlik standartlarını sağladığının garanti edilmesi gerektiği ifade ediliyor.

Üniversitelerin erişilebilirlik konusunda daha ciddi adımlar atmaları gerektiği, sadece fiziksel düzenlemelerin değil, aynı zamanda eğitim içeriklerinin de engelli öğrenciler için erişilebilir hale getirilmesi gerektiği belirtiliyor. Bu konunun sadece teşvikle sınırlı kalmaması, üniversitelerin engelli öğrencilere yönelik gerçek anlamda kapsayıcı politikalar geliştirmesi gerektiği vurgulanıyor.

YÖK Başkanı Özvar’ın açıklamasında, Türkiye’de yaklaşık 7 milyon yükseköğretim öğrencisi bulunduğu ve bunların 58 bininin engelli olduğu belirtiliyor. Eskiden YÖK’ün daha detaylı istatistikler paylaştığı, engelli öğrencilerin engel gruplarına, cinsiyetlerine, fakültelerine göre dağılım verilerini sunduğu belirtiliyor. Ancak, son zamanlarda bu verilerin paylaşımının azaldığı, bilgi edinme başvuruları yoluyla güncel verilerin alınması gerektiği ifade ediliyor.

YÖK’ün Engelsiz Üniversite Ödülleri’nin gerçekten amacına uygun olarak verilmesi, değerlendirme süreçlerinin şeffaf ve yerinde denetimlerle desteklenmesi gerektiği belirtiliyor. Engelli öğrencilerin üniversitelerde tam anlamıyla erişilebilir eğitim alabilmesi için üniversitelerin daha kapsamlı ve sürdürülebilir politikalar geliştirmesi gerektiği vurgulanıyor.

 

Okullarda Engelliler Adına Para Toplanması

Samsun’da yaşanan son olayda, bir okulda görme engelliler adına para toplandığı belirtiliyor. Bu olay, görme engelli Sosyal Bilgiler Öğretmeni Ahmet Tayfur Arslan’ın görev yaptığı okulda gerçekleşmiş. Dernek yetkilileri çocuklara zarflar vererek, bu zarflara para koymalarını istemiş. Bu durum, geçmişte İzmir ve diğer şehirlerde de farklı dernekler tarafından benzer şekilde yapılmış.

Bu tür para toplama faaliyetlerinin, çocuklarda yanlış algılara yol açtığı ve engellilerin istismar edilmesine neden olduğu vurgulanıyor. Çocukların, engellilerin yardıma muhtaç olduğu şeklinde bir algıya kapıldıkları belirtiliyor. Derneklerin hepsinin iyi niyetli ve hak temelli olmadığı, bazılarının istismarcı olduğu ifade ediliyor. Bu tür derneklerin, vicdanlara oynayarak kolayca para topladığı ve bu yöntemlerin günümüzde geçerliliği olmadığı belirtiliyor.

Geçmişte büyük istismarcı derneklerle mücadele edildiği ve bu nedenle tehditlere maruz kalındığı anlatılıyor. “Bizimle uğraşırsanız mahkemelerde karşı karşıya geliriz” şeklinde tehditlerin geldiği belirtiliyor. Bu tür tehditlerin, engelli hakları savunucularının karşılaştığı zorluklardan biri olduğu vurgulanıyor.

Sivil toplum örgütlerinin, engelliliğin istismarı meselesini gündeme getirmeleri gerektiği vurgulanıyor. Samimiyetle bu konunun üzerine gidilmesi gerektiği belirtiliyor. Sivil toplum örgütlerinin, engelli haklarını savunurken istismarcı derneklere karşı seslerini yükseltmeleri gerektiği ifade ediliyor. Engellilik istismarıyla mücadele etmek için sivil toplum örgütlerinin işbirliği yapması ve bu konuda daha aktif olmaları gerektiği belirtiliyor.

Bu tür para toplama faaliyetlerinin, Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü ve valilikler tarafından izin verilerek yapıldığı belirtiliyor. Valiliklerin, bu tür faaliyetleri daha dikkatli incelemesi ve gerçekten engellilere hizmet eden derneklere izin vermesi gerektiği vurgulanıyor. İçişleri Bakanlığı ve Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü nezdinde de girişimlerde bulunulması gerektiği belirtiliyor.

Bağış yapmak isteyen kişilerin, bağış yapacakları dernek veya vakfın web sitesini ziyaret etmeleri, sosyal medya hesaplarını incelemeleri ve mümkünse yerlerini ziyaret ederek hizmetlerini yerinde görmeleri gerektiği öneriliyor. Bu şekilde, bağışların gerçekten amacına uygun olarak kullanılacağının garantisinin sağlanabileceği belirtiliyor. Toplumun duygusal yönünün sömürülmemesi ve bağışların doğru yerlere yapılması gerektiği ifade ediliyor.

Engellilerin istismarıyla mücadelede, okullarda engelliler adına para toplanmasının önlenmesi gerektiği belirtiliyor. Bu tür uygulamaların, çocuklarda yanlış algılar oluşturduğu ve engellilikle ilgili yanlış mesajlar verdiği vurgulanıyor. Sivil toplum örgütlerinin bu konuda daha aktif olmaları ve engelliliğin istismarını önlemek için işbirliği yapmaları gerektiği ifade ediliyor.

Paylaş: