| |

Eflatun: Saatler ve sesler arasında görme engelli bir kadının hikayesi

22 Mart tarihinde Eflatun adlı bir film gösterime girdi. Filmde Eflatun adlı görme engelli bir kadının sesine aşık olduğu bir adamla olan hikayesi anlatılıyor. Gerçi her ne kadar film tanıtım metninde Eflatun’un bir adamın sesine aşık olduğu vurgulansa da, koku ve dokunma duyusuna da çok fazla atıfta bulunuluyor. Filmin başrolünü İrem Helvacıoğlu (Eflatun) ve Kerem Bürsin (Oflaz) paylaşıyor. Filme adını veren Eflatun adlı karakter babasından kalma bir saatçide çalışırken dükkana saatini tamir ettirmeye gelen bir adamla tanışıyor ve hayatı değişiyor.

Eflatun hakkında basında haberleri gördükçe merakım artıyordu. Şimdiye kadar körleri konu alan çok fazla film ve dizi izlemiştim. Büyük bir kısmı körlüğü olumsuz şekilde yansıtıyordu. Körleri yardıma muhtaç, kendi işini yapamayan, aciz biçimde gösteren ve körlüğün ne kadar bedbaht olduğunu anlatan bu yapımlar kitlemizde de rahatsızlığa yol açıyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz önyargı kırıntısı, biraz kaygı ve daha çok da merakla Eflatun’u izlemeyi bekliyordum. Ne var ki filmin gösterime girdiği ikinci haftada çoğu sinemada kaldırıldığını fark ettim. Filmi izleme hevesim başka bahara kalmıştı. Ta ki geçtiğimiz hafta FİYAB’ın (Film Yapımcıları Meslek Birliği) Milli Kütüphane’de Eflatun filmine yönelik özel bir gösterim yapacağını ve devamında da film yönetmeni Cüneyt Karakuş ile söyleşi gerçekleştireceğini öğrenene kadar. Artık filmi izlemek için fırsat bulabilmiştim. Eflatun filmi gösterimi ve Cüneyt Karakuş ile söyleşi etkinliği 24 Nisan’da, Milli Kütüphane’de gerçekleşti.

 

Eflatun: Bağımsız, genç, kör bir kadın

Filmin hikayesini baştan anlatıp spoiler vermek niyetinde değilim. Nasılsa daha başka yerlerde özel gösterimler olacaktır; yakında dijital platformlarda da yerini alır. O zaman sizler de filmi izleyerek hikayeye vakıf olabilirsiniz. Ben bu yazımda filmde İrem Helvacıoğlu’nun canlandırdığı Eflatun adlı görme engelli kadın karakterine dair izlenimlerimi paylaşmakla yetineceğim.

Eflatun, beyaz bastonla hareket eden, genç, kör bir kadın. Yalnız yaşıyor ve işine bastonuyla gelip gidiyor. Babasından kalma dükkanda saat tamiri yapıyor. Analog saatleri dinleyerek ve diğer duyularından aldığı dönütlerle tamir ediyor. Braille ve sesli formatlarda kitap okuyor, evinde kendi başına temizlik ve yemek yapıyor, sebze doğruyor. Etrafındaki az sayıda kişinin da onun bu duruşuna karşı derin bir saygı duyduğu anlaşılıyor. Eflatun’un babası kızının hayal dünyasını geliştirerek ufkunu genişletmeye çabalıyor.  Annesinin ise Eflatun’un gerçeklerle yüzleşerek ve birtakım sınırlılıkların farkında olarak büyümesi taraftarı olduğunu görüyoruz.

 

Ekolokasyon (yankı) yeteneği

Filmde Eflatun’un en fazla öne çıkarılan yönlerinden biri ekolokasyon (yankı) yoluyla yönünü bulması olmuş. Eflatun, hem kapalı hem de açık alanlarda Dilini şaklatarak aldığı geri bildirimlerle hareket ediyor. Gerçekten de hiç görmeyen bir kişi için ekolokasyon çok önemli. Özellikle de açık alanlarda yönünden emin olmak istediğinde bastonunu yere sertçe vuran veya bazılarının yaptığı gibi dil veya parmak şıklatma hareketlerini kullanan birçok kişi var. Ben de zaman zaman bastonumla ekolokasyondan yararlanıyorum. Film yönetmeni Cüneyt Karakuş’a ikili sohbetimizde bu konunun fazla ön plana çıkarılmış olabileceği geri bildiriminde bulundum. Tabi bunu yönetmenin bir karakter yorumu olarak değerlendirmek de yanlış olmaz.

 

Eflatun ve Oflaz’ın ilişkisi

Filmin erkek kahramanı Oflaz ve Eflatun ilk karşılaşmalarından itibaren birbirlerinden etkileniyorlar. Aralarındaki iletişim geliştikçe Oflaz’ın körlüğü deneyimleme çabası Eflatun’a acıyan bir gözle bakmaktan ziyade O’nu anlamaya çalıştığı izlenimini uyandırıyor. Gelgelelim Oflaz’ın annesinin aralarındaki ilişkiyi önlemek için Eflatun’un evine giderek oğlunun yufka yürekli ve merhametli bir kişi olduğunu ve kendisiyle sadece arkadaş olabileceğini hatırlatması, körlerin toplumun genelinde bir partner veya aile üyesi olarak kabul görmeme durumunu başarıyla yansıtıyor. Eflatun ve Oflaz’ın sohbet ettiği başka bir sahnede Eflatun anne ve babası öldükten sonra akrabalarının onu yanlarına almak istediğini ama kendisinin bunu reddettiğini söylüyor. Gerekçe olarak da “bana bir insan değil de körmüşüm gibi yaklaşacaklardı” benzeri bir cümle kuruyor. Zaman zaman en yakın akraba ve arkadaşlarımızın bile biz körleri anlamadığını günlük yaşantımızdaki deneyimlerimizden biliyoruz. Filmde buna vurgu yapılmak istenmiş olabilir. Yine de filmi izlerken burada “bir körmüşüm gibi” yerine farklı bir ifade kullanılsaydı mesaj daha doğru verilebilir miydi diye sorgulamadan edemedim.

Sakin, romantik ve yer yer körlükle ilgili paylaşımların olduğu, sanat değeri yüksek bir film izlemek isterseniz, Eflatun size göre olabilir.

 

Eflatun filmi hakkında yönetmen Cüneyt Karakuş ile söyleşi

Gösterimin ardından gerçekleşen söyleşide yönetmen Cüneyt Karakuş film hakkında bazı detaylar verdi. Film senaryosunun 2013 yılında oluştuğunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan 2018 yılında destek aldığını söyleyen Karakuş, 2022 yılında film tamamlanmasına rağmen birtakım aksaklıklardan dolayı gösterimin 2024’e kadar sarktığı bilgisini paylaştı. Karakuş, geçmişten bu yana engellilik olgusuyla ve körlerle diyaloğunun fazla olduğunu dile getirdi. Doğrusu bu, hem Karakuş’un söylemlerinden hem de filmde körlüğün yansıtılış biçiminden rahatça fark edilebiliyor. Ayrıca bir ara kör karakterini gerçekten görmeyen bir kişinin oynaması fikri üzerinde durduğunu da ekledi. Film hakkında görme engelli kişilerden geri bildirim alıp almadığı şeklindeki sorumu ise senaryoyu tamamladığında kör tanıdıklarına fikir sorduğunu ve olumlu izlenim verdiklerini söyleyerek yanıtladı.

Karakuş, Eflatun’un bir engellilik filmi olmadığını, farklı görme biçimlerine odaklandığını, körlerin etrafı diğer duyularıyla nasıl algıladıklarını göstermek istediğini vurguladı. Nitekim filmdeki körlük temsili izleyicilerde de ufak çaplı bir sarsıntıya yol açtı. Bir izleyici, Eflatun’un toplumda bilinenin aksine bağımsız olarak her işini yapabilmesine vurgu yaparak bundan bir engellilik filmi olarak söz edilemeyeceği yorumunda bulundu. Bir başka izleyici çıkışta bana filmi tamamen duyarak mı anladığımı sordu. Kendisine filmin sesli olarak betimlendiğini ve telefonuma yüklediğim bir uygulamayla kulaklık takarak takip ettiğimi söyledim. “Eğer tamamen duyarak izleyebildiğinizi söyleseydiniz, bu, olağanüstü bir şey olurdu” karşılığını verdi.

Emin değilim ama, gösterimdeki tek kör izleyici ben olabilirim. İzleyicilerin çoğu film eleştirmeniydi sanıyorum. Çıkışta yönetmen Cüneyt Karakuş beni sıcak biçimde kapıya kadar uğurladı. Ben de keyifli bir akşam geçirmenin iç huzuru ile evime doğru yol aldım. Film engellilik bakımından derinlemesine analiz edilirse farklı yönlerden eleştirilebilir elbette. Ancak yönetmen Karakuş’un engellilik hakkındaki yüksek farkındalığını filme aktarış biçimini samimi bulduğumu söylemeliyim.

Filmde emeği geçen herkesi tebrik ederim…

 

Filmin gösterildiği salonda ben ve Cüneyt Karakuş birlikte poz veriyoruz. Solda Cüneyt Karakuş var. Orta yaşlarda, kısa, karışık gri-siyah saçlı ve hafif sakallı. Açık mavi bir jean ceket ve altında beyaz bir tişört giymiş. Sağda ise ben varım. Açık turkuaz bir polo tişört ve siyah pantolon giymiş haldeyim. Elimde beyaz bastonum var. İkimiz de kameraya doğru bakıyoruz. Arkamızda kırmızı bir perde ve sarı tonlarında bir projeksiyon ekranı görülüyor. Fotoğraf betimleme: Be My Eyes yapay zeka

Paylaş: