| |

Pozitif Psikoterapi ve Yapay Zekâ Buluşması Engelli Bireyler İçin Yeni Bir Rehberlik Modeli Olabilir Mi?

 

Ayşegül Taşgın’ın 2025 Uluslararası Engelsiz Bilişim Kongresi’nde “Engelli Bireyler İçin Konuşma Tabanlı Yapay Zekâ Sistemlerinin Pozitif Psikoterapi Bağlamında Değerlendirilmesi” başlıklı sunumu, yapay zekânın terapötik süreçlerde nasıl destekleyici bir araç olabileceğini derinlemesine inceleyen bir çalışmadır. Taşgın, hem engelli bireylerle çalışan bir psikolojik danışman hem de pozitif psikoterapi eğitimi alan görme engelli bir kişi olarak, bu yaklaşımı yapay zekâ sistemleriyle birleştirmeyi hedeflemiştir. Çalışmasının çıkış noktası, engelli bireylerin psikososyal destek ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimde yaşadıkları sınırlılıklardır. Bu kısıtlı erişim, onu yapay zekâyı tamamlayıcı bir destek aracı olarak değerlendirmeye yöneltmiştir.

 

Pozitif psikoterapi nedir?

Taşgın, yapay zekâyı bir terapistin yerine koymak yerine, rehberlik eden bir yardımcı araç olarak tanımlamaktadır. Pozitif psikoterapinin kurucusu Nosrat Peseschkian’ın kültürlerarası yaklaşımını esas alarak, yapay zekânın hem bireyin öz kaynaklarını fark etmesine hem de yaşam dengesini korumasına yardımcı olabileceğini savunur. Pozitif psikoterapide “pozitif” kavramı “verili olan, gerçek olan” anlamındadır; bu nedenle Taşgın, engelliliği bir eksiklik olarak değil, farklı bir gerçeklik biçimi olarak ele alır. Engelli bireylerin yeteneklerine, potansiyellerine ve kişisel kapasitelerine odaklanmak bu yaklaşımın temelini oluşturur.

 

Denge modeli

Pozitif psikoterapinin “denge modeli”, yaşamı dört ana alanda ele alır: beden, başarı, ilişkiler ve maneviyat. Beden alanı duyusal ve fiziksel ihtiyaçlara; başarı, üretkenliğe ve performansa; ilişkiler, bireyin kendisiyle ve çevresiyle kurduğu etkileşimlere; maneviyat ise yaşam amacı, inanç ve değerlere odaklanır. Taşgın, yapay zekâyı bu dört alanda pozitif psikoterapi ilkeleriyle eğiterek bireyin yaşam enerjisini dengede tutmasına destek olacak şekilde tasarlamıştır. Ayrıca Nosrat Peseschkian’ın insanı “henüz okunmamış bir kâğıt” ve “mücevherlerle dolu bir maden” olarak tanımlayan felsefesine dayanarak, insanın sevme ve bilme kapasitesine bağlı iki temel yetenek grubunu (duygusal ve bilişsel yetenekleri) yapay zekâ sistemine model olarak aktarmayı hedeflemiştir.

 

Yapay zekanın avantaj ve dezavantajları

Yapay zekânın avantajları arasında 7/24 erişim imkânı, düşük maliyet, anonimlik, kişiselleştirilebilir etkileşim ve damgalanmadan uzak kullanım gibi faktörler öne çıkar. Engelli bireyler, bu sayede sosyal kaygı yaşamadan destek alabilir, tekrarlı pratiklerle öz farkındalıklarını artırabilir. Ancak Taşgın, sistemin kültüre duyarlı şekilde eğitilmesi gerektiğini vurgular. Atasözleri, deyimler, Nasrettin Hoca fıkraları ve Türk halk anlatıları gibi yerel öğelerin yapay zekâya entegre edilmesi, psikolojik destek sürecinin kültürel gerçeklikle uyumlu hale gelmesini sağlar.

Dezavantajlar bölümünde ise yapay zekânın “yalancı empati” üretme riskine dikkat çeker. Gerçek bir insanın duygusal bağ kurma kapasitesini taklit etse de, bu bağ sahici değildir. Ayrıca, veri temelli eğitilen sistemlerin toplumsal önyargıları da yeniden üretebileceğini belirtir. Örneğin Amazon’un işe alım algoritmasında kadınlara yönelik önyargı göstermesi, engellilerle ilgili benzer risklerin varlığına işaret eder. Eğer yapay zekâ “engelliler yardıma muhtaçtır” gibi önyargılı verilerle beslenirse, bireyleri güçlendirmek yerine bağımlı hale getiren bir sistem doğabilir.

Taşgın, yapay zekâ bağımlılığına da dikkat çeker. Kişinin sürekli anlayış ve onayla karşılaşması, onu sosyal izolasyona itebilir ve gerçek insan ilişkilerinden uzaklaştırabilir. Ayrıca veri gizliliği konusundaki belirsizlikler, kişisel bilgilerin güvenliği açısından bir risk oluşturur. Bu nedenle yapay zekâ, yalnızca bir “yansıtıcı rehber” olarak kullanılmalı, terapistin yerini almamalıdır. Sistem, bireyin yeteneklerini fark etmesine yardımcı olmalı, merak uyandırmalı, yönlendirici sorular sormalı ancak yargılayıcı olmamalıdır.

 

Yapay zeka ve insan ilişkileri

Sunumda yer alan örnekler, yapay zekâ ile insan etkileşiminin riskli boyutlarını da gösterir. Belçika’da bir adamın intiharına neden olduğu iddia edilen sohbet botu, Japonya’da robotlarla evlenmeyi tercih eden bireyler, ya da ChatGPT ile konuşurken trajik kazalar yaşayan kişiler, yapay zekâya duygusal anlam yüklemenin tehlikelerini ortaya koymaktadır. Bu örnekler, sistemin duygusal boşlukları doldurmakta yetersiz kaldığını, hatta yanlış yönlendirme olasılığı bulunduğunu gösterir.

Sonuç olarak Ayşegül Taşgın, yapay zekânın engelli bireyler için destekleyici bir araç olarak kullanılabileceğini ancak terapistin yerini hiçbir zaman alamayacağını vurgular. Pozitif psikoterapi felsefesine dayanarak, yapay zekâyı bireyin eyleme geçmesini sağlayan bir destek unsuru olarak konumlandırır. Engelli bireylerin bağımsız yaşama becerilerini geliştirmek, psikososyal desteğe erişimlerini artırmak ve yaşamın her alanında aktif rol almalarını sağlamak bu çalışmanın nihai hedefidir.

Paylaş: