|

O Ses Türkiye Finalisti Eyüp Sultan Aylar ile Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu Günleri

 

Bu söyleşi, Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’nda yatılı okuyan iki mezunun; Ayşegül Taşgın ve Eyüp Sultan Aylar’ın, ortak geçmişlerini, okuldaki yaşamlarını, öğretmenleriyle ilişkilerini ve Eyüp Aylar’ın sanat yolculuğunu içtenlikle anlattıkları nostaljik bir buluşma.

 

Eyüp’ün Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’na başlaması

Eyüp Aylar, 1995 yılında henüz çocuk yaşta annesinden ve babasından ilk kez ayrılarak yatılı olarak Aşık Veysel okuluna başlamış. O dönemde yaşadığı uyum süreci, altını ıslatması, ağlamaları ve yaşça büyük yatılı öğrencilerle aynı ortamı paylaşma zorlukları, okulun ilk yıllarında karşılaştığı zorlukları ve çocuk ruhunun direncini gözler önüne seriyor. Hatice öğretmeninin manevi desteği bu zorlu sürecin dönüm noktalarından biri olmuş.

Söyleşide en çok yer bulan konulardan biri okulun disiplinli ama sıcak atmosferi. Eyüp Aylar, 1. sınıfta orman haftasında yaşadığı komik bir altını ıslatma anısını anlatırken, okulda yapılan haftalık etkinliklerin ciddiyetle ama aynı zamanda neşe içinde yürütüldüğünü vurguluyor.

 

Eyüp’ün müzik yeteneğinin keşfi

Öğrencilerin tiyatro, şiir, müzik gibi etkinliklerle bireysel yeteneklerini keşfetmelerine fırsat verilmiş. Eyüp’ün müzikle olan bağı da bu ortamda keşfedilmiş; Muzaffer ve Mustafa hocalar sayesinde sahneye adım atmış, zamanla bağlama, flüt ve kaval gibi enstrümanlarla kendini geliştirmiş.

Eyüp, müziğe olan yatkınlığının çocuk yaşta kasetlere kaydettiği ezan ve türkü kayıtlarıyla başladığını, okul korolarında ve programlarında aktif olarak yer aldığını, Mustafa Hoca’nın kendisini profesyonel bir sanatçı gibi yetiştirdiğini anlatıyor. Seçmeli ders sisteminin müziğe, makromeye, satranca ve ev ekonomisine fırsat tanıması sayesinde okuldaki öğrencilerin çok yönlü bir gelişim yaşadığını ifade ediyor. Kendisi, ileride bir müzik öğretmeni olarak okulda öğrendiği metotlarla bugün kendi öğrencilerini yetiştirdiğini gururla söylüyor.

Yatılılık, Eyüp Aylar’ın anlatımında hem zorlayıcı hem de dönüştürücü bir deneyim olarak yer buluyor. Kendi yatağını yapmayı, nevresim geçirmeyi, düzenli yaşamı öğrenmek, küçük yaşta bağımsız yaşam becerileri edinmek onun için eğitimin önemli parçaları olmuş. Çocukken yaşanan dramatik ayrılıklar zamanla yerini dayanışmaya ve güçlü dostluklara bırakmış.

 

Körler okulu yemekleri ve pide ligi

Söyleşinin eğlenceli bölümlerinden biri, okulun “pide ligi” olarak adlandırılan öğle yemekleri sırasında yapılan yarışmalar. Eyüp’ün en çok pideyi yediği için arkadaşlarıyla olan yarışmayı kazanması, okul yaşantısının ne denli renkli olduğunu gösteriyor. Aynı şekilde, öğrenci taklit yarışmaları, öğretmenlere yapılan taklitler ve mizahi anılar okulun sosyal yaşamının ne kadar güçlü olduğuna dair örnekler sunuyor.

 

Anılar ve törenler

Anılar sadece gülümsetenlerden ibaret değil. Eyüp, sınıf arkadaşlarından Hatice’nin küçük yaşta kanserden kaybı, ya da öğretmenlerinden Vacide Hoca’nın vefatı gibi olayları anlatırken duygulanıyor. Bu kayıplar okulun ruhunda derin izler bırakmış.

Aşık Veysel’in ölüm yıl dönümleri, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü ve 10-16 Mayıs Engelliler Haftası gibi özel günlerde yapılan etkinlikler, okulun değerler eğitimi anlayışını da ortaya koyuyor. Öğrencilerin korolarla sahneye çıktığı, müziklerin, şiirlerin, sunumların yer aldığı bu özel etkinliklerde devlet yetkilileri ve aileler de katılıyordu. Bu etkinlikler, öğrencilere sahne tecrübesi kazandırıyor ve özgüvenlerini artırıyordu.

 

Eyüp, O Ses Türkiye yarışmasında

Söyleşinin ilerleyen bölümünde Eyüp Aylar’ın mezuniyet sonrası hayatına, Çimenttaş Lisesi’ne ve konservatuvar eğitimine değiniliyor. Müzik yolculuğu, öğretmenliğe ve sonrasında “O Ses Türkiye” yarışmasına kadar uzanıyor. Eyüp, bu süreçte yaşadığı deneyimleri, jüri üyeleriyle olan etkileşimlerini, finalist olmasıyla elde ettiği tanınırlığı ve yarışmada yaşadığı pişmanlıkları içtenlikle paylaşıyor. Finalde kaval çalmamayı bir hata olarak değerlendiriyor.

Eyüp’ün sosyal medyada aktif olması, TikTok ve YouTube gibi platformlarda üretim yapması, müziğini daha geniş kitlelere ulaştırmasını sağlamış. Ayşegül Taşgın ile yaptıkları bu söyleşi, sadece okul anılarını değil; bir neslin nasıl şekillendiğini, nasıl direnç kazandığını, nasıl hayal kurduğunu ve bu hayalleri nasıl gerçeğe dönüştürdüğünü gösteren bir tanıklık niteliği taşıyor.

Söyleşi, Eyüp Aylar’ın canlı performanslarıyla ve Aşık Veysel türkülerine olan sevgisini seslendirmesiyle tamamlanıyor. “Beni Hor Görme Kardeşim” ve “Uzun İnce Bir Yoldayım” gibi türkülerle, hem Aşık Veysel’e saygı duruşunda bulunuluyor hem de Eyüp’ün sanatçı kimliği ortaya konuyor.

Paylaş: