“Körler” Tiyatro Oyunu Üzerine Yönetmen Umut Alper ile Söyleşi
Körler adlı tiyatro oyununun Yönetmeni Umut Alper ile yapılan bu röportajda, Maurice Maeterlinck’in yazdığı ve sembolist tiyatronun önemli eserlerinden biri olan “Körler” oyunu ele alınıyor. Alper, oyunun hem felsefi hem de sanatsal yönlerine dair derinlikli bir çözümleme sunuyor. Oyun, bir rahibin rehberliğinde ormanda yürüyüşe çıkan bir grup görme engelli bireyin, rahibin ansızın kaybolmasıyla yaşadığı belirsizlik, korku ve bekleyişi konu alıyor. Ancak bu hikâye sadece yüzeyde kalmıyor; rahibin kaybı, insanlığın rehbersiz kalışı, modern bireyin zihinsel yalnızlığı ve anlam arayışı üzerinden sembolik bir anlatıya dönüşüyor.
Alper, rahibin ölümüyle sembolize edilen “rehbersizlik” temasının, Nietzsche’nin “Tanrı öldü” düşüncesiyle benzerlik taşıdığını belirtiyor. Bu, günümüz insanının ideolojik, dini ya da felsefi rehberliklerin yokluğunda yaşadığı körlüğü; yani varoluşsal bir zihinsel ölümü anlatıyor. Körlük burada fiziki değil, manevi ve zihinsel bir metafor olarak kullanılıyor. Oyunda yer alan “çocuk” figürü ise umudun sembolü. İnsanlar her ne kadar rehberlerini kaybetseler de yeni bir umut arayışına yöneliyorlar; bu umut bazen bir ideoloji, bazen bir inanç ya da bir hayal olabilir. Sahnedeki projeksiyonla verilen çocuk figürü ve onun yanında yanan bir fener, körlerin bu umuda doğru yürüyüşünü simgeliyor. Oyunun sonunda sadece çocuğun gözlerinin projeksiyonda kalması ise, sahnede yalnızca görme duyusunun simgesel olarak varlığını sürdürebildiğini vurguluyor.
Röportajda yönetmen Alper’in dikkat çektiği önemli bir diğer nokta da “yurttan ayrılma” metaforu. Bu, oyunda geçen bakım evi gibi somut bir mekânı ifade etmekle birlikte, sembolik olarak bireyin konfor alanını temsil ediyor. İnsanlar çoğunlukla güvende oldukları alanlarda kalmak istese de, bu alanlar aynı zamanda kaygı ve kırılganlık barındırır. Konfor alanından çıkış ise hem korkutucudur hem de keşif, neşe ve yaşam enerjisi taşır. Oyundaki dans ve koreografiler de tam olarak bu arayışı, yeniye yönelmeyi ve bilinmeyene doğru adım atmanın getirdiği ahengi temsil ediyor.
Sahnedeki ışık oyunları, fenerin yön değiştiren ışığı, oyuncuların farklı yönlere yönelmesi gibi unsurlar, seyirciye bu yolculuğun görsel ve duyusal etkilerini yaşatıyor. Ancak bu arayış sırasında karşılaşılan doğal sesler, seyircide ani bir irkilmeye neden olabiliyor. Yönetmen, bu irkilmenin izleyicide yaratmak istedikleri farkındalık için bilinçli bir tercih olduğunu vurguluyor. Körlerin birbirlerine ilk kez dokundukları an ise oyunun en çarpıcı sahnelerinden biri. Bu sahne, yalnızlığı, yabancılaşmayı ve insanın insana dokunmaktan, onu tanımaktan nasıl uzaklaştığını etkileyici bir biçimde gözler önüne seriyor.
Yönetmen Alper, bu oyun sayesinde sesin oyuncular üzerindeki etkisini daha çok keşfettiklerini, sesin yönlendirmesiyle hareket etmeye çalışmanın oyunculuk deneyimlerini dönüştürdüğünü ifade ediyor. Bu bağlamda, görme engelli bireylerin yaşamlarında sesin ne kadar hayati olduğunu bir nebze deneyimlediklerini de ekliyor.