Görmeyen ve gören Seslerin Buluştuğu Yer: Odeon Oda Korosu
Bu söyleşide Emre Taşgın, Odeon Oda Korosu şefi Özlem Erten ile koronun geçmişini, bugününü ve geleceğini bütünlüklü biçimde ele alıyor. Özlem Erten, kendisini yaklaşık 17 yıldır devlet okullarında görev yapan bir müzik öğretmeni olarak tanımlıyor. Keman ve piyano çaldığını, son üç yıldır ise Odeon Oda Korosu’nun şefliğini yürüttüğünü belirtiyor.
Odeon Oda Korosu’nun geçmişi
İstanbul merkezli çalışan koronun hikâyesinin, yalnızca son üç yılla sınırlı olmadığını özellikle vurguluyor. Odeon Oda Korosu’nun temelleri 1994 yılında Kerim Altınok ve Selim Altınok kardeşler tarafından atılıyor. Çok sesli koro müziğine büyük bir tutkuyla bağlı olan bu iki isim, bugünkü dijital imkânların olmadığı, nota temininin ve repertuvar oluşturmanın son derece zahmetli olduğu bir dönemde bu hayali kurup hayata geçiriyor. Koro yaklaşık on yıl boyunca aktif biçimde çalışıyor ve bu dönemde oluşturulan repertuvar, bugün hâlâ koronun müzikal hafızasının önemli bir parçası olmayı sürdürüyor. 2004–2005 yıllarında verilen ara, bu hikâyenin tamamen sonu anlamına gelmiyor; aksine yıllar sonra yeniden canlanacak bir yapının zeminini oluşturuyor.
Özlem Erten Odeon Oda Korosu’nun şefi oluyor
2018 yılında, pandemiden hemen önce, koroyu yeniden canlandırma fikri ortaya çıkıyor. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde yapılan buluşmalarla gönüllü bir topluluk oluşuyor. Bu dönemde Kerim ve Selim Altınok’un temel motivasyonu, artık şeflik ve organizasyon yükünü taşımadan, sadece korist olarak müzik yapabilecekleri bir yapı kurmak oluyor. Ancak pandemi bu süreci kesintiye uğratıyor. Pandemi döneminde Odeon Oda Korosu da pek çok topluluk gibi uzaktan ses kayıtlarıyla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Pandemi sonrasında ise koroyu yeniden düzenli biçimde başlatma kararı alınıyor ve şeflik görevi için Özlem Erten’e teklif götürülüyor.
Özlem Erten, bu teklif karşısında ciddi bir tereddüt yaşadığını açıkça dile getiriyor. Okullarda çocuk koroları çalıştırmış olsa da bunların tek sesli korolar olduğunu; çok sesli bir koronun şefliğinin ise bambaşka bir sorumluluk alanı olduğunu vurguluyor. Yine de Kerim ve Selim Altınok’un deneyimine ve kendisine duydukları güvene dayanarak bu görevi kabul ediyor ve 2022 yılında Odeon Oda Korosu’nun şefi olarak sürece dahil oluyor. Üniversite yıllarında aldığı ve bir dönem süren “koro yönetimi” dersinin, aradan yıllar geçtikten sonra bu noktada beklenmedik biçimde belirleyici olduğunu söylüyor. O dönemde alınan teorik ve uygulamalı bilgilerin, şeflik pratiğinde karşılığını bulması; eğitim süreçlerinin etkisinin bazen çok sonra ortaya çıktığını gösteren somut bir örnek olarak aktarılıyor.
Odeon Oda Korosu yeniden kuruluyor
Koronun pandemi sonrasında yeniden yapılanma süreci, Özlem Erten’in ifadesiyle büyük ölçüde “el yordamıyla” ilerliyor. İlk üç yıl boyunca çalışmalar Körler ve Gönüllüler Derneği ile birlikte yürütülüyor. Başlangıçta, çok sesli koro için ideal olmayan ama kapsayıcı bir yaklaşım tercih ediliyor. “Kim katılmak istiyor?” denilerek gönüllü olan herkes sürece dahil ediliyor. Zamanla, bu müziğe uyum sağlayabilen ve süreci seven kişiler kalırken, zorlanan ya da bu alana yakınlık kuramayanlar doğal biçimde ayrılıyor. Bu süreçte görmeyen ve gören koristlerin oranı uzun süre dengeli seyrediyor; son dönemde ise görmeyenlerin sayısının arttığı belirtiliyor. İkinci ve üçüncü yılda, mevcut koristlerin referanslarıyla koro müziğine aşina, daha önce bu alanda deneyim yaşamış kişilerin davet edilmesiyle kadro daha nitelikli hale geliyor. Bu davetlerin arkasında, şefe ve ortaya konan işe duyulan güvenin belirleyici olduğu özellikle vurgulanıyor.
Üçüncü yılın sonunda koro, artık daha kurumsal bir yapıya geçiyor ve seçme sistemi uygulanmaya başlanıyor. Bu sistemde adaylardan önce kulak testi alınıyor; yeterli bulunanlara partisyonlar gönderiliyor, adaylardan kayıt yapmaları isteniyor ve ardından birkaç ay süren bir gözlem süreci yürütülüyor. Özlem Erten, bu sürecin yalnızca müzikal yeterlilikle ilgili olmadığını; grup uyumunun, birlikte çalışabilme becerisinin ve kimse için stres yaratmamanın da en az teknik yeterlilik kadar önemli olduğunu özellikle ifade ediyor. Bu nedenle iki aylık bir deneme süresi sonunda adayın kalıcı olarak koroya dahil olup olmayacağına karar veriliyor.
Koro olgunluk seviyesine ulaşıyor
Koronun müzikal yapılanmasında dikkat çeken noktalardan biri, başlangıçtan itibaren dört sesli çalışmaya geçilmiş olması. Soprano, alto, tenor ve bas partilerinin tamamıyla yola çıkılması, koronun içindeki güçlü müzisyenlere duyulan güvenle açıklanıyor. Her ses grubunda deneyimli ve taşıyıcı kişilerin bulunması bu tercihi mümkün kılıyor. Buna rağmen, bir eserin gerçekten “oturmuş” sayılabilmesi için oldukça yüksek bir ölçüt benimsendiği ifade ediliyor. Özlem Erten’e göre bir parçanın tam anlamıyla repertuvara girmesi, ancak koronun içinden rastgele seçilen bir soprano, alto, tenor ve basın, yanındakine dayanmadan kendi partisini bağımsız biçimde söyleyebilmesiyle mümkün oluyor. Bu seviyeye ulaşmanın yaklaşık iki yıl sürdüğü belirtiliyor. İlk yılın sonunda verilen konserlerin, bu anlamda “tam oturmuşluk” anlamına gelmediği açıkça dile getiriliyor.
İlk yıllarda şef olarak sahne düzenini buna göre kurguladığını, daha güçlü olanları yeni başlayanların yanına yerleştirerek denge sağladığını anlatan Özlem Erten, bunun koro şefliğinde sıkça başvurulan bir yöntem olduğunu söylüyor. Bazı sopranoların tizleşme, bazılarının düşme eğilimi göstermesi gibi durumlarda doğru yerleşimin, koronun genel dengesini belirgin biçimde etkilediğini ifade ediyor. Zaman içinde koristlerin bağımsızlığı arttıkça bu kaygının büyük ölçüde ortadan kalktığını, artık salonun fiziksel koşullarına göre daha esnek yerleşim kararları alabildiğini belirtiyor.
Ses grupları nedir?
Söyleşide, teknik bilgisi olmayan izleyiciler için ses grupları da sade bir dille açıklanıyor. Sopranonun tiz kadın seslerini, altonun daha pes kadın seslerini; tenorun tiz erkek seslerini, basın ise daha kalın ve tok erkek seslerini ifade ettiği belirtiliyor. Mezzosoprano ve bariton gibi ara sesler olsa da koro yapılanmasında esas olarak dört ana grubun kullanıldığı; bazı eserlerde bu grupların kendi içinde bölünerek sekiz sese kadar çıkılabildiği aktarılıyor.
Koronun çalışma düzeni
Prova düzenine bakıldığında, koronun haftada dört saat yüz yüze çalıştığı; önceki yıl buna ek olarak her ses grubuyla haftalık online çalışmalar yapıldığı anlatılıyor. Bu online çalışmaların amacı, aynı ses grubundaki kişilerin benzer bir ses dokusu oluşturmasını sağlamak. Özlem Erten, sekiz kişilik bir soprano grubunda tek tek bireysel seslerin ayırt edilebilir olmasının, koro müziği açısından bir sorun olduğunu; hedefin tek ve homojen bir tını üretmek olduğunu vurguluyor. Online çalışmalarda bir kişinin hatasının düzeltilmesinin, diğerleri için de öğrenme alanı açtığını belirtiyor.
Koroya Türkiye Sakatlar Derneği destek veriyor
Koronun bu sezon Türkiye Sakatlar Derneği Bakırköy Şubesi’nin desteğiyle çalışmalarını sürdürdüğü; mekân ve gerektiğinde araç desteği aldığı belirtiliyor. Prova alanının bir çocuk parkının içinde olması, teneffüs aralarında herkesin çocuklaştığı, enerjinin yükseldiği, insanların birbirleriyle daha güçlü bağ kurduğu bir ortam yaratıyor. Gönüllülük esasına dayanan bu çalışmada en büyük motivasyonun alkış, takdir ve birlikte geçirilen mutlu zaman olduğu açıkça dile getiriliyor.
Odeon Oda Orkestrası kuruldu
Koro şu anda 27 kişiden oluşuyor; bir dönem 32 kişiye kadar çıkan sayının zorunlu nedenlerle azaldığı belirtiliyor. İlk prova 5 Kasım 2022’de yapılıyor; ilk çok sesli konser ise sezon sonunda, haziran ayında veriliyor. Repertuvarın yanı sıra, koro içinde dokuz kişilik bir orkestranın bulunduğu ve yine koronun içinden seçilen solistlerle çalışmalar yapıldığı anlatılıyor. Bu yapıya dahil olmanın temel koşulu, öncelikle çok sesli koronun bir üyesi olmak; dışarıdan solist kabul edilmediği özellikle vurgulanıyor. Bu sayede Odeon Oda Korosu, hem çok sesli koro kimliğiyle hem de orkestralı/solistli konser formatıyla tanınır hale geliyor.
Koro ve orkestranın konser programı
Yaklaşan konserler arasında 10 Ocak’ta Balıkesir’de orkestra ve solistlerle yapılacak konser ile 13 Ocak’ta İstanbul Beyoğlu’ndaki Fransız Kültür Merkezi’nde, Louis Braille anma etkinliği kapsamında verilecek çok sesli koro konseri öne çıkıyor. Nisan–mayıs döneminde ise kesinleşmemekle birlikte Ankara’da iki üniversitede konser ihtimalinden söz ediliyor. Tüm duyuruların koronun sosyal medya hesapları üzerinden yapılacağı belirtiliyor.
Görme engelli bir koro şefi olma deneyimi
Şeflik pratiğinin erişilebilirlik boyutu da söyleşinin önemli başlıklarından biri. Görmeyen/az gören bir şef olarak Özlem Erten, el hareketlerine, mimiklere, beden diline, sesli yönlendirmelere ve gerektiğinde küçük ritmik işaretlere başvurduğunu anlatıyor. Sahne koşullarına göre bazen bas ve tenor gruplarının ritminin ayrışabildiğini; bu durumda tempoyu yeniden kurmak için minimal sesler ya da parmak şıklatmaları kullandığını ifade ediyor. Sopranolarda görenlerin sayısının fazla olmasının ezgiyi ve ritmi takip açısından avantaj sağladığı; kadro dağılımına göre farklı uyarlamalar yapılması gerektiği de vurgulanıyor.
Özlem Erten’in şeflik yolculuğunda önemli bir adım da, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şeflerinden İbrahim Yazıcı’nın yürüttüğü bir şeflik atölyesine katılması oluyor. Bu atölyede şefliğin ne kadar çok yönlü bir alan olduğu daha net biçimde ortaya çıkıyor. Yabancı dil bilgisi, harmoni, çok iyi piyano çalma, yoğun okuma, beden farkındalığı, kas kontrolü ve hatta pilates gibi fiziksel çalışmaların, sahnede doğru ve ekonomik hareket üretmek açısından ne kadar önemli olduğu aktarılıyor. Özlem Erten, bu atölyenin kendisine tüm bu alanlara hangi bakış açısıyla yaklaşması gerektiğini öğrettiğini ifade ediyor.
Sahne düzeni nasıl ayarlanıyor?
Sahne düzeni ve kıyafet konusu da detaylı biçimde ele alınıyor. Festival konserlerinde tek tip kıyafetin zorunlu olduğu; kadınların kırmızı uzun elbise, erkeklerin siyah kıyafet ve bazı durumlarda kırmızı papyon taktığı belirtiliyor. Daha küçük ve kulis imkânı sınırlı sahnelerde ise “siyah-beyaz serbest” ya da “siyah serbest” gibi daha esnek çözümler tercih ediliyor. Özellikle uzun elbiselerle hareket etmenin ve giyinme-soyunma süreçlerinin pratikte ciddi zorluklar yarattığı not ediliyor.
Festival deneyimleri, erişilebilirlik sorunlarını da görünür kılıyor. Çok sayıda koronun arka arkaya sahne aldığı, prova sürelerinin 15 dakikayla sınırlı olduğu ortamlarda, tamamen gören koroların hızlı yerleşebildiği; karma yapılı bir koronun ise daha fazla zamana ihtiyaç duyduğu anlatılıyor. Bu uyarlama taleplerinin her zaman karşılanmadığı; bazen provaların yarım kaldığı deneyimleniyor. Bu nedenle koro, sahneye çıkmadan önce mekân hakkında bilgi toplama, daha önce o sahnede bulunmuş kişilerden yön ve kulis bilgisi alma, sahne dizilimini önceden planlama gibi yöntemler geliştiriyor.
Odeon Oda Korosu’nun gelecek hedefleri
Geleceğe dair hedefler konuşulurken, işin maddi boyutu açıkça ele alınıyor. Festivallere bugüne kadar genellikle başvuruyla katıldıkları; davet almanın nadir olduğu ve festivallerin büyük bölümünün ücretli olduğu belirtiliyor. VoiceUp Acapella gibi uluslararası bir festivale davet alınmasına rağmen, kişi başı ücretlerin yüksekliği nedeniyle katılımın mümkün olmadığı ifade ediliyor. Bu nedenle koro için sürdürülebilir gelir kaynakları yaratma ihtiyacı öne çıkıyor. Orkestra ve solistlerle biletli konserler yaparak finansman sağlama, davet edilen kurum ve organizasyonlardan bağış talep etme, sanat fonları ve hibe programlarına başvurma gibi seçenekler gündeme geliyor. Özlem Erten, koronun artık bu tür başvurular yapabilecek bir olgunluğa eriştiğini düşündüğünü belirtiyor.
Odeon Oda Korosu artık daha görünür
Son dönemde artan konser sayısı ve il dışından gelen program teklifleri, tanınırlığın arttığının göstergesi olarak değerlendiriliyor. Marmara Üniversitesi’nde 3 Aralık’ta verilen konserde, bir müzik profesörünün yaptığı değerlendirme özellikle anlamlı bulunuyor. Engellilik vurgusunu merkeze almadan, dinlenen performansın sanatsal niteliğini öne çıkaran bu geri bildirimin, koro için güçlü bir motivasyon kaynağı olduğu ifade ediliyor.
Yeni korist adaylarına çağrı
Söyleşinin sonunda, koroya yeni başvuruların açık olduğu belirtiliyor. Özellikle tenor grubunda sayının azaldığı; bu nedenle iyi kulağa sahip, hızlı adapte olabilecek kişilerin başvurularının beklendiği ifade ediliyor.
