Görme engelliler okulunda 33 yılın Hikâyesi: Müzik Öğretmeni Sabri Altınkaya ile Öğretmenler Günü sohbeti
Sabri Altınkaya’nın öğretmenlik hayatını ve Göreneller Görme Engelliler İlköğretim Okulu’ndaki 33 yıllık deneyimini merkeze alan bu söyleşide, hem kişisel bir tarih hem de Türkiye’de görme engelliler eğitimine ilişkin çok değerli bir tanıklık aktarılıyor.
Görme engelliler okulunda öğretmenliğe giden öğretmenlik serüveni
1960 İzmir doğumlu olan Sabri Altınkaya, üniversite eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Müzik Bölümü’nde tamamladıktan sonra 1985’te Kahramanmaraş’ın Andırın ilçesine atanıyor. Orada üç buçuk yıl çalıştıktan sonra, tamamen tesadüflerin bir araya gelmesiyle, 1988 yılında Ankara’daki Göreneller Görme Engelliler Okulu’na geçiyor. Aslında tercih listesinde Ankara olmamasına rağmen, dönemin müdürünün yönlendirmesiyle tayini buraya çıkıyor ve hayatında ilk kez bir görme engelli bireyi de bu okulda görüyor. Buna rağmen okula adım attığı ilk andan itibaren hiçbir yabancılık hissetmediğini, hatta yatılı okulun samimi ortamına kolayca uyum sağladığını belirtiyor.
Görme engelli öğrencilerin Braille müzik kitabı yoktu
Okula geldiği dönemde öğrencilerin yaşlarının oldukça büyük olduğunu, hatta 19–20 yaşlarında gençlerin bulunduğunu ifade ediyor. O yıllarda okulların aynı zamanda yetiştirme yurdu niteliği taşıdığını hatırlatarak, tüm bu koşullara rağmen sınıflara girdiğinde kendini uzun süredir orada görev yapıyormuş gibi hissettiğini söylüyor. Ancak bir müzik öğretmeni olarak en önemli güçlüklerinden biri, Braille müzik yazısını bilmemek oluyor. İlk zamanlarda öğrencilerin Braille öğrenmiş olmasına rağmen müzik değerlerini doğru çalmakta zorlandıklarını belirtiyor. Kendisi görerek notayı okuyor, öğrenciler ise bunu kabartma olarak yazıyordu. Zamanla Selda Yıldızhan öğretmenin de katkısıyla ders kitaplarını tamamen kendi elleriyle Braille’e çeviriyorlar. Eski matbaada çinko levhalarla baskı yaparak Braille müzik kitapları üretmeleri, hem emek hem de ekip çalışması gerektiren zorlu ama okulun tarihinde önemli bir yere sahip bir süreç olarak aktarılıyor.
Haftada 12 saat enstrüman dersleri oluyordu
Sabri Altınkaya, 1988’de göreve başladığında okulda müzik eğitiminin kapsamının çok geniş olduğunu anlatıyor. Akşam Sanat Okulu statüsündeki kurumda öğrencilerin haftada 12 saate yakın müzik dersi bulunduğunu, bunun 6 saatinin seçmeli, 5–6 saatinin iş sanat dersi, ayrıca zorunlu müzik dersi olduğunu söylüyor. Bu yoğun program sayesinde hemen her öğrencinin bir veya iki enstrümanı profesyonel seviyede çalabildiğini, bunun da mesleki doyumunu büyük ölçüde artırdığını dile getiriyor. Öğrencilerin büyük kısmı enstrüman öğrenmeye istekli olduğundan, öğretmenlik deneyiminin son derece verimli geçtiğini belirtiyor.
Çok sesli korolar okula ödül getirdi
Korolar ise onun meslek hayatında özel bir yer tutuyor. Okula geldiği ilk yıllarda kendisinden Türk sanat müziği korosu çıkarması istenmiş. Daha sonra her iki koro da Sabri Hoca’nın sorumluluğuna geçmiş. 1998’den itibaren çok sesli koro çalışmalarına başlayan okul, önce iki sesli eserlerle, daha sonra üç ve dört sesli parçalarla Ankara’daki polifonik koro şenliklerine katılmış. Bu süreçte öğrencilerin müthiş bir emek verdiğini, akşamları bile prova yaptıklarını, dört sesliye geçişte yaşanan zorlukları ve “Ayşem Türküsü” üzerinde haftalarca çalıştıklarını hatırlatıyor. 2002 yılında ise Türkiye’nin dört bir yanından profesyonel koroların katıldığı Sevda-Cenap And Vakfı Polifonik Korolar Şenliği’nde en büyük ödülü kazanıyorlar. Bu başarıyı “zirvede bırakmak” olarak tanımlıyor ve o yıldan sonra bir daha yarışmalara katılmadıklarını söylüyor.
Görme engelliler okullarında müzik dersi 1 saate düştü
Zamanla kaynaştırma uygulamalarının artması, okulda farklı engel grubuna ait bölümlerin açılması ve akademik sınıflarda müzik seçmeli dersinin kaldırılması nedeniyle ders saatlerinin azalması, öğrencilerin profillerinin değişmesi ve müzik öğretmenliğinin önceki dönemlere göre daha sınırlı hale gelmesi gibi dönüşümler yaşanmış. Buna rağmen Sabri Altınkaya, görevden ayrıldığı son güne kadar koroların anlamını yitirmediğini, öğrencilerin müziğe olan sevgilerinin her zaman güçlü olduğunu özellikle vurguluyor.
Sabri Altınkaya’dan 24 Kasım Öğretmenler Günü mesajı
Söyleşinin sonunda Sabri Hoca, tüm öğretmenlerin 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutluyor ve öğrencilere sevgi ve saygıyı bırakmamalarını, verilen görev ve ödevleri ihmal etmemelerini ve ailelerine, topluma faydalı bireyler olmalarını tavsiye ediyor. Emre Taşgın ise kendi öğretmeni olan Sabri Altınkaya’nın hem kendi hayatındaki yerini hem de Göreneller’in müzik geleneğine yaptığı katkıları anarak söyleşiyi sonlandırıyor. Bu buluşma, bir öğretmenin mesleki mirasıyla yüzleştiği, öğrencisinin de bu mirası sevgiyle selamladığı samimi bir hatırlama olarak öne çıkıyor.
