|

Engellilik ve iletişim

 

Engellilik ve iletişim, son yıllarda sıkça gündeme gelen önemli başlıklardan biri. Ancak bu kavramın yalnızca engelli bireylerle nasıl konuşulması gerektiği üzerine indirgenmesi, konunun derinliğini ve çeşitliliğini göz ardı ediyor. Orhangazi Belediyesi İletişim Biriminde görevli iletişimci, metin yazarı ve başkan danışmanı görme engelli Kazım Köse ile yapılan söyleşide, engellilik ve iletişim ilişkisi hem bireysel deneyimler hem de toplumsal yaklaşımlar açısından kapsamlı biçimde ele alındı.

Kazım Köse, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde işletme, Kocaeli Üniversitesi’nde gazetecilik, Anadolu Üniversitesi’nde adalet ve Marmara Üniversitesi’nde yerel yönetimler ve kent politikaları alanlarında eğitim görmüş bir iletişimci. Uzun yıllar yerel ve ulusal mecralarda ekonomi, siyaset ve iletişim konularında köşe yazarlığı yapmış. Görme engelli bir birey olarak hem medya sektöründe hem de kamu kurumlarında karşılaştığı önyargıları ve çözüm yollarını kendi yaşamından örneklerle aktardı.

 

Görme engelli bir gazeteci olmak

Köse, görme engelli bireylerin iş başvurularında karşılaştıkları yoğun sorgulamanın altını çizdi. Gören bireylere sorulan birkaç sorunun, görmeyen bireylere onlarca soruya dönüştüğünü; bu durumun önyargılarla doğrudan ilişkili olduğunu vurguladı. Görme engellilerin gazetecilik gibi görselliğin baskın olduğu bir alanda varlık göstermesinin nadir görüldüğünü belirtti. Kendisi bu alanda yer alırken yazılarını her zamankinden daha fazla titizlikle hazırladığını; iki saatlik bir yazı sürecini dört-beş saate çıkardığını anlattı. Çünkü bir yazı hatası yapıldığında, bu hatanın görme engelinden kaynaklandığı düşüncesi hâkim oluyor ve bu da haksız bir değerlendirmeye neden oluyor.

 

İletişim bireysel özelliklere göre farklılık gösterebilir

İletişim kavramı üzerine yaptığı açıklamalarda ise Köse, iletişimin temel kurallarının herkes için geçerli olduğunu ancak bireysel farklılıklara göre bu kuralların uygulanış biçimlerinin değişmesi gerektiğini ifade etti. “Tek yumurta ikizleriyle bile farklı iletişim kurmak gerekirken, engelli bireylerle iletişim neden aynı olsun?” diyerek, her bireyin ihtiyaç duyduğu iletişim yaklaşımının farklı olduğunu vurguladı. Bu noktada verdiği örneklerden biri oldukça dikkat çekiciydi: Katıldığı bir konferansta, ünlü bir iletişimcinin tüm katılımcılarla göz teması kurarak ve el işaretiyle iletişim kurmaya çalıştığını; ancak kendisinin görme engelli olması nedeniyle bu yöntemlerin işlemediğini, dolayısıyla daha uygun bir kanalın seçilmesi gerektiğini belirtti. Bu da iletişimin sadece mesaj ve içerik değil, aynı zamanda kanalın da doğru seçilmesi gerektiğini gözler önüne seriyor.

 

İletişimin unsurları kişiye göre esneklik gösterebilir

Köse, iletişimin teknik unsurlarına dair temel bileşenleri — kaynak, mesaj, kanal, alıcı ve geri bildirim — hatırlatarak, bu yapının her bireyin algısal durumuna göre esnetilmesi gerektiğini ifade etti. Örneğin, işitme engelli bireyler için işaret dili ve görsel destekler; görme engelli bireyler için ise sesli, sözel ve dokunsal iletişim yöntemlerinin tercih edilmesi gerektiğini belirtti.

 

Empati etkinlikleri engellilik algısına olumsuz etkide bulunuyor

Konferanslarında sıkça dile getirdiği bir başka konu ise empati etkinliklerinin çoğu zaman yanlış anlaşılması. Görme engellileri anlamak için gören bireylerin gözlerini bağlayarak yemek yemeye çalıştıkları veya bastonla yürümeye çalıştıkları uygulamaların, gerçek bir empati değil, çoğu zaman acıma duygusu yarattığını ifade etti. Çünkü engelli bireyler yaşamlarını sürdürebilmek için yıllar içinde bu becerileri geliştirirken, gören bireylerin birkaç dakikalık deneyimi, engelli olmanın “korkunç bir durum” olduğu fikrini pekiştiriyor. Aynı durum tekerlekli sandalye deneyimlerinde de geçerli: 1 kilometrelik bir mesafeyi sandalye ile gitmeye çalışan engelsiz bireyler bunu başaramadıklarında, engelli olmanın aşırı zorluk içerdiğini düşünerek yanlış bir algıya kapılabiliyor.

 

Bazı atasözleri ve deyimler engelliliği aşağılayabiliyor

Konuşmada, iletişimde kullanılan dilin önemi de vurgulandı. Türkçedeki bazı deyimlerin, özellikle engellilikle ilgili olanların, farkında olunmadan kırıcı ve dışlayıcı olabileceğini ifade etti. “Kör ölür badem gözlü olur” veya “körler sağırlar birbirini ağırlar” gibi sözlerin, başka deyimlerle değiştirilebileceği ve bu konuda toplumun farkındalığının artırılması gerektiğini söyledi. “Dilimiz zengin, başka alternatiflerimiz var” diyerek, bu deyimlerin kullanılmasının zorunlu olmadığını vurguladı.

Ayrıca, belediyelerle yaptığı görüşmelerde birçok yetkilinin engellilik ve iletişim arasında bir bağ olduğunu ilk kez duyduğunu, bazılarının ise bu alanda eğitim gerekmediğini düşündüğünü aktardı. Bu durumun, konunun ciddiyetinin yeterince anlaşılmadığını gösterdiğini söyledi.

 

Engelliliğe dair önyargılar yıkılmalı

Söyleşinin sonunda topluma verdiği mesaj ise netti: Önyargılar mutlaka yıkılmalı. Engelli bireylerin sadece belirli işlerde çalışabileceği düşüncesi terk edilmeli. Bir görme engelli kişi de idari görevlerde, yönetici pozisyonlarında yer alabilir. Bu, hem engelli bireylerin yeteneklerine duyulan güveni artırır hem de toplumda değişim yaratır.

Devlet kurumlarının bu konuda daha yapısal adımlar atması, sivil toplum örgütlerinin sürece aktif şekilde katılması ve bireylerin de kendi tutumlarını gözden geçirmesi gerektiği ifade edildi. “Sana yapılmasını istemediğini başkasına yapma” sözünü hatırlatarak, empati kurmanın yolu olarak duygusal değil anlayışa ve bilgiye dayalı bir yaklaşım önerdi.

Son olarak, iletişim alanının herkesin hakkında fikir beyan ettiği ama çok az kişinin teknik olarak bilgi sahibi olduğu bir alan olduğunu, bu yüzden engelli bireylerle iletişim konusunun da aynı şekilde yüzeysel kaldığını vurguladı. Ancak doğru eğitimler ve bilinçlendirme faaliyetleriyle bu durumun zamanla değişeceğine olan inancını dile getirdi.

Paylaş: