Engellilerin Gündemi (51. bölüm)
Engellilerin Gündemi programının 51. bölümü, 25 Temmuz ile 8 Ağustos 2025 tarihleri arasında basın, sosyal medya ve sivil toplumda engellilik alanında öne çıkan olayları kapsamlı biçimde değerlendiriyor.
Victor Osimhen’in Engelli Taraftarlarla Fotoğraf Çektirmesi
Galatasaray’ın yeni transferi Victor Osimhen’in İstanbul’a gelişi sırasında yaşanan bir olay gündeme taşınıyor. Havaalanında büyük bir taraftar kalabalığı tarafından karşılanan Osimhen, taraftarlarla fotoğraf çektirdikten sonra aracına yönelirken iki tekerlekli sandalye kullanan engelli vatandaşı fark ediyor. Bunun üzerine aracından yeniden inerek bu bireylerle de fotoğraf çektiriyor. Bu davranış, Emre Taşgın tarafından bir jest olarak görülüyor. Ancak günümüz post-truth çağında gerçek ile kurgu arasındaki sınırların belirsizleştiği vurgulanıyor ve “eğer bu bir kurgu değilse” ifadesiyle bir temkin ekleniyor. Taşgın, bir Fenerbahçeli olmasına rağmen Osimhen’in bu insani davranışını takdir ediyor. Engelli bireylerin o hengamede fotoğraf çektirme şansı bulamamış olabileceği, Osimhen’in onları fark edip bu isteği yerine getirmesinin onların yaşamında anlamlı bir an yaratmış olabileceği vurgulanıyor. Bunun sıradan bir ‘engelliyle fotoğraf’ olayı değil, özellikle arabadan tekrar inerek yapılan bir davranış olması nedeniyle haber değeri taşıdığı ifade ediliyor.
Görme Engelli Nazalin Selvi’nin YKS’de İlk 10.000’e Girmesi
Mersin’in Silifke ilçesinde yaşayan doğuştan görme engelli Nazalin Selvi’nin YKS 2025’te ilk 10.000’e girmesi, hem basında hem sosyal medya gündeminde yer aldı. Nazalin’in ilkokul mezunu annesinin kendisine kitap okuması eşliğinde sınava hazırlandığı belirtiliyor. Haberlerde ve paylaşımlarda bu durum ‘bir mucize’ gibi sunuluyor. Oysa daha önce de görme engellilerin üst sıralarda derece elde ettiği hatırlatılıyor. Nazalin’in başarısının normalleşmesi gerektiği, engelli bireylerin derecelere girmesinin sıradışı değil, yeterli destek sağlandığında ulaşılabilir olduğu vurgulanıyor.
Ayrıca ders materyallerinin erişilebilir olmaması, sınavlara hâlâ aile desteğiyle hazırlanmak zorunda kalınması eleştiriliyor. Nazalin yalnızca annesinin yardımıyla değil, arkadaşlarından notlar alarak, ses kayıtlarıyla çalışarak, öğretmenlerinin desteğiyle hazırlanmış. Ancak basın hikâyeyi “annesinin fedakârlığı” üzerinden kurgulamış. Bu durumun, engelli bireyleri annelerine bağımlı olarak sunan bir algı yarattığı, bireysel başarının önüne geçtiği belirtiliyor.
Siyasi partilerden arayanlar, burs vaadinde bulunanlar olduğu aktarılıyor. Bu ilginin geçici olabileceği, Nazalin’in bu süreçte yönlendirilmesi gerektiği, “ekran yüzü” olmadan önce hak temelli desteklerin organize edilmesi gerektiği savunuluyor. Nazalin’in basında sunuluş biçiminin, bağımsız yaşam yerine “yardım alan engelli” algısını pekiştirdiği; oysa onun eğitim geçmişi, temel kazanımları ve kişisel çabalarıyla başarısını elde ettiği vurgulanıyor.
Sosyal Medyada Nazalin Selvi’ye Gelen Tepkiler
Nazalin’in başarısı sosyal medyada yoğun yankı buluyor. Bazı kullanıcılar, “Yargılamak istemem ama soruları nasıl çözdü?” gibi ifadelerle başarısını dolaylı şekilde sorguluyor. Bu ifadelerin ardında, sınav sırasında başkasının onun yerine cevap verdiği gibi haksız alt metinlerin olduğu dile getiriliyor. Ancak sınav prosedürlerinde görme engellilerin tek kişilik salonda sınava girdiği, yanında iki görevli bulunduğu, kamera ve ses kayıtlarının olduğu, gerekirse kayıtların ÖSYM tarafından incelendiği anlatılıyor.
Nazalin’in “sözel alan”dan başarılı olmasıyla ilgili “ancak sözelde olabilir” gibi yorumlar ise “sağlamcılık” bakış açısının yansıması olarak değerlendiriliyor. Görme engellilerin sayısal veya eşit ağırlıkta başarılı olamayacağı gibi yanlış bir algının toplumda yaygın olduğu, oysa asıl sorunun ders materyallerinin erişilebilir olmaması, öğretmenlerin yeterince destek sunamaması olduğu belirtiliyor.
Bir başka örnekte, “Gören kuzenim barajı geçemedi” yorumu ele alınıyor. Bu yorum, kör bir öğrencinin başarılı olmasını ‘olağandışı’ bir durum gibi sunarken, “normal” bireyin başarısızlığını karşısında görme engellinin başarısını yüceltme üzerinden kuruyor. Bu da engelliliği başarıyla bağdaştıran ve bireyi kendi içinde değil, engeliyle kıyaslayarak değerlendiren bir bakış açısının ürünü olarak değerlendiriliyor.
Sakarya Üniversitesi’nde Şeymanur Bahadır’ın Annesiyle Mezuniyet Hikayesi
Sakarya Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İslam İktisadı ve Finans bölümünden mezun olan bedensel engelli öğrenci Şeymanur Bahadır’ın hikâyesi haberleştiriliyor. Mezuniyet töreninde kendisine 4 yıl boyunca eşlik eden annesine teşekkür plaketi veriliyor. Bu hikâye de medyada ‘annelik kahramanlığı’ olarak sunuluyor. Ancak programda bu durum eleştirel bir bakışla değerlendiriliyor. Şeymanur’un neden her gün annesiyle üniversiteye gidip geldiği sorgulanıyor. Bu durumun sadece kişisel destek ihtiyacıyla açıklanamayacağı, üniversitenin fiziki erişilebilirliğiyle de ilgili olabileceği belirtiliyor.
Sakarya Üniversitesi’nin engelli birimiyle ilgili geçmişte de benzer haberlerin görülmesi, sistemsel bir yetersizliğe işaret edebileceği düşünülüyor. Annelerin görünmeyen kahraman ilan edilmesi, bir yandan takdir edilse de, öte yandan bağımlılığı pekiştiren bir sosyal yapı olarak değerlendiriliyor. Engellilerin bağımsız yaşam hakkı için gereken önlemlerin alınmaması, annenin hayatını yalnızca çocuğuna adadığı bir döngüyü doğuruyor. Bunun sonucunda, engelli birey annesine bağımlı hale geliyor ve anneler de yaşamlarını yitirince, bireyler yalnız kalıyor. Programda bu döngünün kırılması gerektiği ifade ediliyor.
Aydın’da Otizmli Mustafa Ali Yel’in BİLSEM Başarısı
Aydın Büyükşehir Belediyesi’nin Otizm Destek Merkezi’nde eğitim gören Mustafa Ali Yel’in BİLSEM sınavında başarı göstererek genel yetenek alanından kabul edilmesi, desteklendiğinde otizmli bireylerin de başarılı olabileceğini gösteren bir örnek olarak sunuluyor. Taşgın, bu başarıya “ilham perisi” etiketi konulmasını eleştiriyor. Engelli bireylerin yalnızca olağanüstü başarılar gösterdiğinde değil, sıradan vatandaş olarak da toplumda yer alabilmeleri gerektiği vurgulanıyor. Mustafa’nın eğitmenleri ve merkezin başarısı da takdir ediliyor.
Konya’da Otizmli Çocuğun Havuzdan Geri Çevrilmesi İddiası
Konya’da bir baba, otizmli oğluyla birlikte Büyükşehir Belediyesi’ne ait sosyal tesislerdeki havuza gitmek isterken, “bu havuz otizmli çocuklar için uygun değil” denilerek geri çevrildiklerini iddia ediyor. Programda, bu olayın münferit bir vaka olmadığı; otizmli bireylerin kafelerden, okullardan, sosyal tesislerden dışlandığı birçok örneğin olduğu anlatılıyor.
Otizmli çocukların bazı okullarda teneffüse dahi çıkarılmadığı, “rahatsızlık vermemeleri” gerekçesiyle sınıfta tutuldukları dile getiriliyor. Bu olayın da otizmli bireylerin sosyal hayatta dışlandığını, kamusal hizmetlerden eşit yararlanamadıklarını gösteren bir örnek olduğu belirtiliyor. Konya örneği üzerinden bu ayrımcılığın yalnızca bir belediyeye özgü değil, Türkiye’nin genelinde yaşanan bir sorun olduğu vurgulanıyor.
Osmaniye’de Görme Engelli Bekir Önal’a Otomobil Çarpması
Osmaniye’de, Mustafa Kemal Paşa Bulvarı’nda karşıdan karşıya geçmek isteyen 54 yaşındaki görme engelli Bekir Önal’a otomobil çarpıyor. Yaralı olarak hastaneye kaldırılan Önal’ın sağlık durumu iyi. Bu olay, Türkiye’de görme engellilerin trafikte yaşadığı riskleri tekrar gündeme getiriyor. Programda, sesli trafik ışıklarının birçok şehirde hâlâ yeterince bulunmadığına değiniliyor. Emre Taşgın, geçmişte kendisinin de bulunduğu şehir olan Ankara’da bu sistemlerin olmaması üzerine belediyeye başvurduğunu ve yaşadığı semtte bir ay içinde bu sorunun çözüldüğünü anlatıyor. Bu örnek, görme engellilerin bastonlarıyla güvenli biçimde karşıdan karşıya geçebilmeleri için fiziksel altyapıların önemini vurguluyor. Ayrıca emniyet teşkilatının engelli bireylerin bu mücadelelerinde daha aktif ve destekleyici bir rol üstlenmesi gerektiği belirtiliyor.