| |

Engelliler haftası’nın gölgesinde kalan sorunlar

10-16 Mayıs Engelliler Haftası her yıl Türkiye’de çeşitli etkinliklerle anılsa da, bu anma artık birçok kişi için formaliteden öteye geçmiyor. Sosyal hizmet uzmanı Ayşe Sarı ile yapılan bu söyleşide, Engelliler Haftası vesilesiyle hem geçmişe dönük hafızalar yoklandı hem de güncel sorunlar derinlemesine ele alındı.

Ayşe Sarı, yıllar önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde katıldığı bir toplantıyı hatırlatarak, bakanlıkların bir zamanlar bu haftalarda sivil toplum örgütlerini sürece dâhil ettiğini ancak son yıllarda bu tür istişarelerin neredeyse hiç yapılmadığını vurguladı. Günümüzde haftanın daha çok festivaller ve eğlence odaklı etkinliklerle geçiştirildiğini belirterek, sorunların görünmez kılındığı bir atmosferde bu haftaların anlamını yitirdiğine dikkat çekti.

 

Engellilik ve yoksulluk ilişkisi

Programda en fazla üzerinde durulan konu, engellilik ile yoksulluk arasındaki sıkı bağ oldu. Engelli bireylerin kullanmak zorunda kaldıkları medikal ürünlerin fiyatlarının yüksekliği, devlet desteğinin yetersizliği ve kaliteli ürünlere erişim zorlukları açıkça dile getirildi. Özellikle pediatrik tekerlekli sandalye gibi özel ürünlerin fahiş fiyatları, aileleri ekonomik açıdan zorlarken, bu durumun fiziksel sorunları da derinleştirdiği belirtildi. Ayşe Sarı, kızı için ikinci el akülü sandalye almanın bile 400 bin TL’ye mal olduğunu, kiralık ev bulamadıklarını ve mülk sahiplerinin çoğu zaman tekerlekli sandalye kullanımı nedeniyle ev vermek istemediğini ifade etti.

Yayın boyunca devletin uyguladığı sosyal yardımların yetersizliği de masaya yatırıldı. Engelli aylıkları ve evde bakım maaşlarının düşük olması, istihdam imkânlarının sınırlı olması ve sosyal güvenlik sisteminin katı kuralları nedeniyle birçok engellinin muhtaçlık algısı altında yaşamaya itildiği vurgulandı.

 

ÖTV muafiyeti ile alınan engelli araçlara getirilen sınırlamaların etkisi

Özellikle ÖTV muafiyetiyle araç alma konusunda getirilen yeni düzenlemeler, bu muafiyetten yararlanması gereken bireyleri dışlayıcı bir hâle gelmiş durumda. %40 yerlilik oranı şartı ve araç kullanımına getirilen aile bireyleri sınırlaması, birçok engelliyi özgür ve bağımsız ulaşım hakkından mahrum bırakıyor. Bu durum, sadece fiziksel değil, sosyal hayata katılımı da ciddi biçimde sınırlandırıyor.

 

Türkiye’de engellilerin erişilebilirlik sorunları

Pandemiyle birlikte dijital erişilebilirliğin önemi daha fazla anlaşılmış olsa da, kamu kurumlarının ve yerel yönetimlerin dijital platformları erişilebilir hâle getirmede hâlâ yetersiz kaldığı belirtiliyor. Sesli anons sistemlerinin çalışmaması, otobüs rampalarının açılmaması, sürücülerin keyfi uygulamaları ve teknik gerekçelerle yapılan açıklamalar kamu hizmetlerinin erişilebilirliği konusunda büyük bir soruna işaret ediyor.

Söyleşide ayrıca bireysel deneyimlere de yer verildi. Ayşe Sarı, kızıyla yaşadığı bir otobüs deneyiminde rampanın açılmadığını, araç içindeki bir öğretmenin şoföre yardım etmek istemesi üzerine yaşanan tartışmaları anlatarak bu konudaki ciddiyetsizliğe dikkat çekti. Anons sistemlerinin yıllardır çalışmadığını, şikâyetlere rağmen herhangi bir sistemsel iyileştirme yapılmadığını vurguladı.

Dijital erişimle ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nın kullandığı DYS (Doküman Yönetim Sistemi) sisteminin erişilebilir olmaması, bu alandaki çelişkiyi daha da belirgin kılıyor. Bunun yanı sıra, yıllardır beklenen mobil uygulama ve web siteleri için erişilebilirlik genelgesinin hâlâ yayınlanmamış olması da büyük bir eksiklik olarak değerlendirildi.

 

Aile yılında engelliler

Aile yılı olarak ilan edilen 2025’in engelli ailelerini dışlayan bir şekilde planlandığı ve engelli çocuğu olan ebeveynlerin “Ben öldükten sonra çocuğum ne olacak?” sorusunun cevapsız kaldığı ifade edildi. 2012 yılında çıkarılması vaat edilen bakım sigortası yasasının hâlâ hayata geçmemiş olması, bu alanda verilen sözlerin tutulmadığını ortaya koyuyor.

Söyleşide ayrıca, kişisel asistanlık modeline de dikkat çekildi. Avrupa ülkelerinde yaygın olan bu modelin Türkiye’de uygulanabilirliği tartışıldı. Kişisel asistanın, bağımlılığı azaltan, insan onurunu koruyan bir sistem olabileceği vurgulandı.

 

Engellilerin istihdamı

İstihdam meselesi de konuşulan bir diğer önemli başlıktı. Engelli bireylerin kamuda yeterince istihdam edilmediği, yardımcı hizmetler kadrosunun ötesine geçemedikleri ve yıllardır atama bekledikleri ifade edildi. Kamuda engelli kotasının sonradan engelli hâline gelen bireylerle dolmasının, dışarıdan atama bekleyen binlerce kişiyi etkilediği açıkça belirtildi.

 

Engellilerin emeklilik sorunları

Son olarak, erken emeklilik konusu da gündeme geldi. 1 Ekim 2008 öncesi işe girenler için tanınan hakların geriye doğru kaldırıldığı, SGK’nın sıkı rapor değerlendirmeleri nedeniyle binlerce kişinin mağduriyet yaşadığı dile getirildi.

Söyleşi, Engelliler Haftası’nda kutlama ve eğlenceden çok, gerçek sorunların konuşulması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu haftanın sadece bir farkındalık etkinliği değil, politik çözüm arayışlarına açılan bir kapı olması gerektiği güçlü bir şekilde vurgulanıyor.

 

Paylaş: