|

Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’nda yatılı öğrencilik deneyimleri

 

Ayşegül Taşgın ve Sinem Balkan’ın Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’nda başlayan dostluklarını yıllar sonra yeniden buluşarak anlattıkları bu söyleşide, yatılı okul anıları, körlük deneyimleri, dayanışma ve müziğin iyileştirici gücü samimi bir dille izleyiciyle buluşuyor.

Ayşegül Taşgın, çocukluk arkadaşı Sinem Balkan ile yıllar sonra Kuşadası’nda bir araya geldi. Bu buluşma, sadece geçmişi yad etmek için değil; aynı zamanda görme engelli bireylerin yatılı okul deneyimlerini, dostluk bağlarını ve okulda karşılaştıkları olumlu ve olumsuz durumları samimi bir dille paylaşmak için de bir vesileydi.

 

Sinem ve Ayşegül’ün dostluğu yatakhanede başladı

Sinem ve Ayşegül’ün dostluğu, Aşık Veysel Görme Engelliler Okulu’nda başlamış, aynı yatakhaneyi paylaşarak güçlenmişti. Yatılı okulda birlikte büyümek, yalnızca ders arkadaşlığı değil, hayatı, özlemi, açlığı ve dayanışmayı paylaşmak anlamına gelmişti. Ortak akraba figürleri – Ayşegül’ün halası Nuran ve Sinem’in teyzesi Zerrin – bu dostluğun ailevi yönünü de perçinlemişti.

 

Körler okulunda yemekler nasıldı?

Yatılı okulun en belirgin yönü, öğrencilere bir yandan bağımsızlık kazandırırken diğer yandan derin bağlar kurmalarını sağlamasıydı. Aynı yemekleri yemek, aynı yatakhanede yaşamak, özlemleri paylaşmak; bu ortamda gelişen dostlukları ömürlük hâle getiriyordu. Sinem’in bir gece Ayşegül’le haşlanmış yumurta ve patates paylaşması, dostluklarının ne kadar içten olduğunu ortaya koyan küçük ama anlamlı bir andı. Yeme alışkanlıkları ve okulda verilen yemeklerin kalitesi de konuşulan konular arasındaydı. Et yemeklerinin kokusu, bazı öğrencilere travmatik gelmişti. Hafta sonu evine giden öğrencilerin getirdiği yiyecekler kimi zaman diğer arkadaşları için can simidi olurdu.

 

Görme engelliler okulu öğretmenleri nasıl davranırdı?

Sinem, okulda karşılaştıkları bazı öğretmenlerin negatif söylemlerini de eleştirel bir bakışla anlattı. Özellikle görenlerle ilişki kuramayacakları yönünde aşılanan korkular, öğrencilerin özgüvenini kırabiliyordu. Ancak Sinem bu söylemlere karşı kendi hayatından örnek vererek itiraz etti: Lise hayatında hiçbir ayrımcılık yaşamadığını, tam tersine gören arkadaşlarıyla güçlü bağlar kurduğunu ifade etti. Bu durumun, iletişim becerileriyle doğrudan ilgili olduğunu vurguladı.

Aynı zamanda öğretmenlerle olan ilişkiler de konuşuldu. Özellikle Ahmet Tabak Hoca’nın öğrenciler üzerindeki olumlu etkisi ve onların sağlıklı beslenmesi için gösterdiği çaba takdirle anıldı. Hatice, Aydan ve Aylin öğretmenlerin isimleri de sevgiyle yâd edildi.

 

Sinem’in müzik tutkusu

Program boyunca Sinem’in müzik tutkusu da öne çıktı. Yıldız Tilbe’ye olan hayranlığı okul koridorlarında yankılanan kaset sesleriyle hatırlandı. Sinem’in sesiyle söylediği Yıldız Tilbe şarkısı ve Meral Hoca’ya adadığı özel beste, videoya duygu yüklü anlar kattı. Bu noktada müzik, hem bireysel ifade hem de dostlukları güçlendiren bir unsur olarak belirdi.

Son olarak Sinem ve Ayşegül, geçmişe dönüp yaşadıkları acı tatlı anıları ve dostluklarının gücünü içtenlikle izleyiciyle paylaştılar. Körler okulunda geçen yıllar, hem zorluklarla hem de tarifsiz güzelliklerle doluydu. Bu söyleşi, sadece bir hatıra anlatımı değil; aynı zamanda dayanışmanın, inancın ve karşılıklı sevginin ne denli kıymetli olduğunun bir kanıtıydı.

Paylaş: