| |

Pasif Kullanıcılardan Bilgi Üreten Özneler’e: Crip Tekno-Bilimde Engelliliğin Rolü

 

Emre Taşgın, 2025 Engelsiz Bilişim Kongresi dahilinde düzenlenen “DİJİTAL ERİŞİLEBİLİRLİK ÇAĞINDA EĞİTİMDEN TOPLUMSAL KATILIMA YENİ YAKLAŞIMLAR“ başlıklı oturumda, “Pasif Kullanıcılardan Bilgi Üreten Özneler’e: Crip Tekno-Bilimde Engelliliğin Rolü“ adlı sunumunu gerçekleştirdi.

Bu konuşmada Emre Taşgın, “Crip Technoscience” ya da Türkçeleştirilmiş biçimiyle Engelli Teknobilim yaklaşımını ayrıntılı biçimde ele alarak, bu kavramın akademik bir teori olmanın ötesinde, toplumsal yaşamda erişilebilirlik, katılımcı tasarım ve evrensel tasarım gibi kavramları yeniden düşünmeyi sağlayan dönüştürücü bir bakış sunduğunu anlatmaktadır.

Taşgın, Crip Technoscience kavramının merkezine engelliliği yerleştiren, onu bilgi üretiminin öznesi hâline getiren bir yaklaşım olduğunu vurgular. Kavramın kökenine değinerek, Aimi Hamraie ile Kelly Fritsch’in 2019’da yayımladığı Crip Technoscience Manifestosu’ndan söz eder. Bu manifesto, engelli bireylerin teknolojiyle ilişkisini yeniden tanımlayan dört temel ilkeye dayanır: dayanışma ve erişimi yeniden tanımlamak, bedenleri ve araçları sahiplenmek, bilgiyi aşağıdan üretmek ve farklılıklarla geleceği birlikte kurmak.

Taşgın’a göre Crip Technoscience, engelliliği bir eksiklik ya da onarılması gereken durum olarak değil, bilgi üretiminin ve toplumsal dönüşümün merkezinde duran bir varoluş biçimi olarak ele alır. Buradaki “crip” (ya da Türkçede “sakat”) kelimesi, toplumda olumsuz çağrışımlara sahip olsa da, engelli topluluklar tarafından onur ve gururla sahiplenilen bir kimlik ifadesidir. Bu bakış açısı, bedensel farklılıkları utanılacak bir durum olmaktan çıkararak, kutlanması gereken bir çeşitlilik alanına dönüştürür.

Konuşmada Taşgın, engelli bireylerin sadece teknolojinin kullanıcıları değil, aynı zamanda tasarımcıları, mucitleri ve bilgi üreticileri olarak görülmesi gerektiğini belirtir. Engelli bireylerin deneyim bilgisinin, laboratuvar ortamında üretilen bilgiler kadar değerli ve geçerli olduğunu savunur. Ona göre, engellilikle ilgili bilgi ancak günlük yaşam deneyimlerinden, yani gerçek kullanıcıların karşılaştığı sorunlardan ve geliştirdikleri çözümlerden doğabilir. Bu nedenle erişilebilirlik yalnızca teknik bir gereklilik ya da yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk ve toplumsal dayanışma biçimidir.

Taşgın, “bedenleri ve araçları sahiplenmek” ilkesini açıklarken beyaz baston örneğini verir. Beyaz bastonun bir “yardımcı araç” değil, kör bireyler için kimliğin bir parçası olduğunu söyler. Bu nedenle, bastonu kullanmamayı öneren yeni teknolojiler “kusursuz beden” anlayışını yeniden üreten bir teknosağlamcılık (ableism) biçimidir. Engelli bireylerin bedenleri onarılması gereken nesneler değil; dünyayı dönüştüren özneler olarak görülmelidir.

Bilgiyi aşağıdan üretmek” ilkesiyle, bilgi üretiminde akademik ya da laboratuvar temelli yöntemlerin ötesine geçilmesi gerektiğini savunur. Günlük yaşamda, sokakta, okulda ya da işyerinde edinilen deneyimlerin, engellilik alanında en güvenilir bilgi kaynaklarından biri olduğunu söyler. Buna göre engelli bireyler, “günlük hayatın teknik uzmanlarıdır.”

Farklılıklarla geleceği birlikte kurmak” ilkesi ise, geleceği “normalliğe dönüş” olarak değil, çeşitlilik içinde birlikte yaşamak olarak tanımlar. Taşgın bu noktada posthümanizm ile bağlantı kurar. Teknolojinin amacı insan bedenini “düzeltmek” değil, farklı bedenlerin birlikte var olabileceği bir yaşamı mümkün kılmak olmalıdır.

Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde Taşgın, “teknosağlamcılık” kavramını eleştirir. Bu kavram, engelli olmayan bireylerin sahip olduğu normların teknoloji aracılığıyla yeniden üretilmesini ifade eder. Örneğin, “beyin çipi körlüğü ortadan kaldıracak” gibi haberlerin, engelliliği ortadan kaldırılması gereken bir kusur olarak gösterdiğini belirtir. Bu bakış açısı, Crip Technoscience’ın savunduğu çoğulcu ve kapsayıcı teknoloji anlayışının tam karşısında yer alır.

Taşgın, yapay zekâ çağında da benzer bir veri dışlanımı sorununa dikkat çeker. Bugün kullanılan yapay zekâ sistemlerinin çoğu “normal kullanıcı” profiline göre tasarlanmakta, engelli bireylerin deneyim ve ihtiyaçlarını içermemektedir. Bu da engellilerin dijital dönüşümde dışlanmasına neden olur. Veri setlerinde engellilerin temsil edilmemesi, özellikle sağlık uygulamaları gibi alanlarda ciddi sonuçlar doğurabilir.

Katılımcı tasarımın önemine değinen Taşgın, evrensel tasarım kavramını genişletir. Gerçek bir kapsayıcılığın, engellilerin tasarım sürecine en başından itibaren aktif olarak dâhil edilmesiyle mümkün olacağını söyler. Bu, yalnızca ürünleri sonradan test etmek değil; tasarımın ilk aşamalarında birlikte üretmek anlamına gelir.

Son bölümlerde, engelli profesyonellerin teknoloji sektöründeki konumuna değinir. Türkiye’de bu alanda çalışan engelli yazılımcıların artmaya başlamasının umut verici olduğunu, ancak kodlama ve tasarım araçlarının hâlâ büyük oranda erişilemez olduğunu belirtir. Buna rağmen, özellikle görme engelli yazılımcıların kurmaya başladığı ağların deneyim paylaşımını ve üretkenliği artırdığını vurgular.

Taşgın, Crip Technoscience’ın bir etik tasarım rehberi olduğunu söyler. Engelli bireylerin teknoloji üretiminde, liderlikte, kodlamada ve test süreçlerinde yer alması gerektiğini vurgular. “Engellilik, onarılması gereken bir şey değil; yeniden düşünülmesi gereken bir varoluş biçimidir.” sözleriyle konuşmasını sonlandırır.

Bu yaklaşımın merkezinde adalet, erişilebilirlik ve yaratıcılık yer alır. Crip Technoscience, teknolojiyi “kusursuz beden” ideali için değil, çeşitliliği ve farklılığı birlikte yaşatmak için kullanan bir gelecek vizyonu sunar.

Paylaş: