15 Ekim Görme Engelliler Beyaz Baston ve Güvenlik Günü neden önemli?
Bu söyleşide, 15 Ekim “Görme Engelliler Beyaz Baston ve Güvenlik Günü”nün anlamını kişisel deneyim ve eğitimci perspektifiyle ele alıyoruz. Konuk, Mithat Enç Görme Engelliler İlkokulu ve Ortaokulu’nda görev yapan özel eğitim öğretmeni Bekir Boztaş.
Görme engellilerle nasıl tanıştı?
Bekir’in Ankara’ya gelişinde, Gazi Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki görme engelliler birimi sayesinde alanla ve toplulukla tanıştığı, başlangıçta “kör” kavramını kendisine yakıştırmadığı ve kendisiyle ilgili farkındalığının düşük olduğu vurgulanıyor. Bekir, lise ve üniversite sınavlarında “okuyucu-işaretleyici” düzenlemelerinden yararlandığını, az gören biri olarak büyük punto, tahtaya yaklaşma gibi bireysel stratejilerle eğitimi sürdürdüğünü, sorunlarını o dönem pek adlandıramadığını anlatıyor. Görme engelliler öğretmenliğini seçmesinde belirleyicinin “rol model eksikliği” ve “yapamam” kaygısı olduğunu; birinin “Gazi’de görme engelliler öğretmenliği var, sen de yaparsın” demesiyle alana yöneldiğini söylüyor. “Kör” kelimesini üniversiteye gelene dek kullanmadığını, öğretmenlerle “gözlerimde sorun var, tahtayı göremiyorum” diye konuştuğunu, bastona ise ihtiyaç duymadığını düşündüğünü ifade ediyor. Bastonla ilişkisini değiştiren kırılma anı, üniversite çevresinde güneşli bir günde kaldırımda uzanan açık renkli bir köpeğin üzerine basması; köpeğin canını yakması ve kendini yola atarken düşüp pantolonunu yırtması. Olay, hem hayvana üzüntü hem de kendi güvenliği açısından sarsıcı bir farkındalık yaratıyor ve “ertesi gün bastonu elime aldım” kararına dönüşüyor.
Bekir’in beyaz bastonla ilk günleri
Bekir için beyaz baston, sosyal bir “görünürlük” ve güvenlik sağlıyor. Karşıya geçerken sürücüler daha çok duruyor; kalabalıkta çarpışmalarda insanlar niyeti yanlış okumuyor; yol sorarken muhataplar isteyerek yardımcı oluyor. Bekir, bastonun “etiket” işlevine olumlu bir anlam yüklüyor. Kişi görmediğini sözle açıklamak zorunda kalmadan çevre ona göre davranıyor; yeni ortamlarda “görme engelini başkalarına kabul ettirme” stresinin azaldığını söylüyor. Bağımsız hareket açısından bastonun kaldırım iniş-çıkışlarını, merdivenleri, zemin farklılıklarını hissettirerek rotayı hızlandırdığını; az görme ile bastonu birleştirmenin hareketi hem daha hızlı hem daha güvenli kıldığını vurguluyor.
Görme engelliler için beyaz baston eğitimi şart
Eğitimci şapkasıyla baston eğitimine dair temel ilkeleri de paylaşıyor. Görmenin yaşam boyu sabit kaldığı bazı durumlarda (ör. albinizm) baston her öğrenci için gerekmeyebilirken, tavuk karası, göz tansiyonu gibi ilerleyici hastalıklarda veya total görme kaybında baston öğretiminin şart olduğu belirtiliyor. Bekir’e göre en kritik nokta “zamanlama”. Ne kadar erken başlanırsa baston hafızası o kadar güçlü oluşuyor. Zemin sesleri ve dokuları (kaygan, pütürlü, tırtıklı yüzey), engel çarpmaları ve dönüş ipuçları gibi duyusal referanslar küçük yaşta birikirse, ileride görme azaldığında kişi çok daha hızlı uyum sağlıyor. Buna karşılık, 30’lu yaşlara kadar baston almamış biri için uyum süreci daha zorlayıcı olabiliyor. “Al verdim bastonu, çık yürü” yaklaşımının yanlış olduğu; baston tutuşu, sarkaç/sürme teknikleri, tempo ve güvenlik stratejileri gibi temel becerilerin mutlaka yapılandırılmış bir eğitimle kazandırılması gerektiği ifade ediliyor. Literatürün klasik “sağa-sola vurma” tekniklerinin yanında, tekerlek uçlu bastonlarla “sürme” kullanımının yaygınlaştığı; bağımsız hareket öğretiminin teknolojik gelişmelere paralel güncellenmesinin önem kazandığı belirtiliyor.
Aileler görme engelli çocuklarına beyaz baston konusunda destek olmalı
Aile tutumları ayrı bir başlıkta ele alınıyor. Aşırı korumacılık, çocuğun günlük yaşam becerilerinden başlayarak (ayakkabı bağlama, su doldurma) bağımsız hareketin önkoşullarını zayıflatıyor. “Ben yanındayım, hep yanında olacağım” yaklaşımı gerçekçi değil ve genç bireyin sosyal yaşamını (arkadaş buluşmaları, etkinlikler, kampüs hayatı) kısıtlıyor. Ailenin “ayıp/utanç” söylemi veya damgalanma korkusu çocuğun körlüğünü saklamasına, bastondan uzak durmasına yol açabiliyor. Bu nedenle önce ebeveynlerin hazırlanması ve ikna edilmesi, çocuğu küçük yaşta güvenilir bir rehber eşliğinde ev dışı ortamlarda da bastonla deneyimlendirmek, hedef-motivasyon kurmak (ergenler için ilişki ve akran etkinlikleri gibi somut senaryolarla) öneriliyor. Öğrencilerin bastonu kendi yöntemleriyle harmanlamasına alan açmak, aynı zamanda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların sorumluluğunu alabilecek olgunluğa erişmesini sağlamak önemli görülüyor.
Navigasyon uygulamaları destekleyici bir araç
Navigasyon uygulamaları bölümünde, akıllı telefon ve kulaklıkla yürütülen yaya navigasyonunun bastona “destek” olduğu; kaldırıma devrilmiş ağaç, yol ortasındaki direk gibi mikro engelleri bugünkü yazılımların gösteremediği; dolayısıyla bastonun yerini tutamayacağı ifade ediliyor. Yerli “akıllı baston” ve sensör teknolojilerinin geliştiği; yapay zekâ betimleyicileri ve daha hızlı bağlantılarla önümüzdeki birkaç yılda tablo değişebileceği ihtimaline değinilse de bugünün pratiğinde bastonun vazgeçilmez olduğu netleştiriliyor. Son bölümde, kapsayıcı eğitim politikalarının dönüşümü nedeniyle herkesin körler okuluna gitmediği, kaynaştırmada baston eğitimi kaynaklarının sınırlı kaldığı; bu yüzden Millî Eğitim Bakanlığı denetiminde halk eğitim merkezleri ve benzeri yapılarda, çocuk ve yetişkinlere yönelik sistematik baston/bağımsız hareket kurslarının yaygınlaştırılması ve bu alana özel öğretmen yetiştirilmesi gereği dile getiriliyor. Kapanışta, beyaz bastonun bireyi özgürleştirdiği, başkalarına bağımlılığı azalttığı temel mesajı yineleniyor; ebeveynlere çocuklarını erken dönemde güdülemeleri, bastona yönlendirmeleri ve bağımsız yaşamın her adımında destek olmaları çağrısı yapılıyor.