| | | |

ABD’den Türkiye’ye Engellilik Onur Ayı Tartışması: Biz Ne Yapmalıyız?

ABD Başkanı George H. W. Bush 1990 yılında Engelli Amerikalılar Yasası’nı imzalarken görülüyor. Tekerlekli sandalyedeki iki engelli hakları savunucusu yanında oturuyor. Arkalarında üç kişi ayakta duruyor. Tören açık havada, arka planda çimlik bir alan var.

 

Engellilik Onur Ayı nedir, neden Temmuz ayında kutlanır ve Türkiye’de böyle bir kutlama mümkün mü? Engelli hakları mücadelesinin geçmişinden günümüze uzanan bu yazıda, hem dünya genelindeki gelişmelere hem de Türkiye’deki engelli hareketinin seyrine yakından bakıyoruz.

Temmuz ayı, ABD’li engelliler için oldukça yoğun geçti. Önemli engellilik kuruluşlarının kongreleri gerçekleşti. Trump yönetiminin sosyal destekleri kısan ve ayrımcılık yaratan uygulamalarına karşı mücadele sürüyor. Bunların yanı sıra ABD’li engelliler engellilik Onur Ayı’nı coşkuyla kutlamayı da ihmal etmediler.

 

Engellilik Hareketinin Yükselişi ve ADA’nın Doğuşu

Başını ABD ve İngiltere’nin çektiği Batılı ülkelerde yaşayan engelliler, 1900’lü yılların son çeyreğinde, uğradığı kötü muamele, şiddet ve baskılara itiraz ederek daha iyi şartlarda yaşama arzusunu kitlesel hak taleplerine dönüştürebilecek örgütlü hareketlere giriştiler. Nitekim yıllarca süren bu mücadelenin oluşturduğu birikim sonucunda, tarihler 12 Mart 1990’ı gösterdiğinde, 1.000’den fazla kişi, Kongre’nin Engelli Amerikalılar Yasası’nı geçirmesini talep etmek için ABD Kongre Binası’na yürüdü . Bir grup engelli aktivist Kongre Binası merdivenlerini sürünerek çıktı. Polis daha sonra, çoğu tekerlekli sandalye kullanıcısı birçok engelli kişiyi yasadışı gösteri nedeniyle tutukladı. Ancak bu ve benzeri baskılar engellilerin sesini kısamadı ve nihayet 26 Temmuz 1990’da Başkan George HW Bush  engelli Amerikalılar Yasası’nı (ADA) imzalamak zorunda kaldı. İşte bu nedenle, ABD’de her Temmuz, Engellilik Onur Ayı olarak kutlanıyor. Son yıllarda Engellilik Onur Ayı’nın Birleşik Krallık, Yeni Zelanda, Hollanda gibi farklı ülkelerde de kutlandığı dikkatleri çekiyor. ABD haricindeki ülkelerde Temmuz ayı dışında da kutlama etkinlikleri görülebiliyor.

 

Engellilik Onur Ayı’nın Anlamı ve Amacı

Tarihsel olarak neredeyse bütün toplumlarda engelliler sıklıkla damgalanmış, aşağılanmış ve ötekileştirilmiştir. Engelli aktivistler, engellilik Onur Ayı’nın, engelliliği insan çeşitliliğinin doğal bir parçası olarak kabul etmeye ve engellilik kimliğini olumsuz anlamlarından arındırmaya zemin hazırlayabileceğini savunuyorlar. Bununla birlikte, Engellilik Onuru Ayı aktivistlerinin LGBT+ ve Siyah Onur hareketlerinden etkilenerek engelliliği “gururla sahip olunan bir kimlik” olarak kucaklama eğiliminde olduklarını da söyleyebiliriz. Diğer yandan Engellilik Onur Ayı kutlayıcıları, bu sayede kutlama yapılan ülkelerde engellilik kültürünün öne çıkmaya başladığına da dikkat çekiyor.

 

Geçmişten Bugüne Türkiye’deki Hak Temelli Engellilik Hareketi

Türkiye’de engelli hareketi 1990’lı yıllarda ivme kazanmaya başladı. Hak talep etme bilincine ulaşan engellilerin ülkenin siyasi gerilimlerinden uzaklaşarak kendi sorunlarına odaklanan örgütler kurması veya var olanları dönüştürmesi dikkate değerdi. Engelliler bu tarihlerde, TBMM görüşmeleri, yürüyüşler, grevler ve benzeri çeşitli eylemlerle kamuoyunun gündemine geldi. Bu mücadelelerinin ilk kazanımlarını da aldılar.

1997 yılında yayınlanan kanun hükmünde kararnamelerin engellilik alanında sonradan çıkarılacak yasaların temelini oluşturduğunu söylersem, herhalde yanlış bir tahlilde bulunmamış olurum. Milenyumun ilk on yılı da Türkiye’deki hak temelli engellilik hareketi için oldukça verimliydi. 2005 yılında daha önce çıkarılan KHK’lardan da yararlanılarak kapsamlı bir Engelliler Kanunu yürürlüğe girdi. Üstelik kamusal alanlarda erişilebilirliğin yedi yıl içerisinde sağlanması gerektiği, kanunun geçici maddeleri arasında yer aldı. Bunda da hiç kuşkusuz hem dönemin sivil toplum aktörlerinin hem de Avrupa Birliği’ne uyum yasalarının bir etkisi vardı. Bundan sadece dört yıl sonra, Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’ye taraf olunmuştu. Denilmişti ki: “Biz, Türkiye olarak uluslararası anlamda engellilere yönelik en kapsamlı yasal metni ülkemizde uygulayacağız.” Doğrusu, söz konusu Sözleşme’nin ilk uygulayıcı ülkelerinden biri olmak, o dönem için gerçekten önemliydi. Devamında, 2005 yılında çıkan ilk Özürlüler Kanunu revize edilerek Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin yaklaşımına uygun hale getirildi.

Ancak bu dönemde sivil toplum örgütlerinin önceki yıllara göre daha pasif olmaya başladığını söyleyebilirim. Bu aktif olmama haline uzun yıllar süregelen mücadelenin yorgunluğu yol açmış olabilir. Yine o tarihlerde devletin sivil toplum örgütlerinin mevcut taleplerinin ötesine geçen düzenlemeleri ve uygulamaları hayata geçirdiği yorumunu okuduğumu da anımsıyorum. O yoruma bugünden bakacak olursam, köklü örgütlerin taleplerinin ve bunları savunurken kullandıkları söylemlerin güncellenmesi gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. Tekrar geriye döndüğümüzde, 2012 yılında Engelliler Kanunu’ndaki erişilebilirlikle ilgili maddelerin ertelenmesi gündeme geldi. Dönemin engellilik alanındaki üst kuruluşları buna yüksek sesle itiraz etmek yerine uzlaşmayı tercih ettiler. Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Komisyonlarının kurulmasına razı oldular. Bu, engellilik hareketi için olumsuz anlamdaki en önemli kırılma noktalarından biriydi. Hatta başka bir yazımda bu durum için “sarı öküz” benzetmesini kullanmıştım.

Engellilik alanında hak temelliliği savunan bazı gruplar, 2010’lu yılların başında kendilerini uzman olarak gördükleri konularda birbiri ardına dernek kurdular. Biz de Eğitimde Görme Engelliler Derneği olarak, genç bir ekiple, 2013 yılında Türkiye’nin yakın tarihte kurulan sivil toplum kuruluşları arasında yerimizi aldık. Ancak bizim de dahil olduğumuz bu örgütler, bir yandan kurumsallaşmayı sağlamaya uğraşırken diğer taraftan savunduklarını geniş kitlelere ulaştırmakta zorlandılar. Yine de, son yıllarda bu kuruluşlar arasında sürdürülebilirliği sağlayabilenlerin seslerinin daha yüksek çıkmaya başladığını ve söylediklerinin karar alıcılara tesir ettiğinin altını çizmem gerekiyor.

 

Engellilik Onur Ayı Türkiye’de Kutlanabilir mi?

Gelelim “Engellilik Onur Ayı Türkiye’de kutlanabilir mi?” sorusuna. Son yıllarda bu soru engelliliğin gururla savunulabilecek bir kimlik olduğunu vurgulayan aktivistlerce tartışılmaya başlandı. İzninizle, hem Türkiye’deki hem de dünyadaki engellilik hareketini elimden geldiğince izlemeye ve bunlardan elde ettiğim çıkarımları üretime dönüştürmeye çabalayan bir aktivist olarak, ben de görüşlerimi dile getirmek isterim.

Yukarıda da okuduğunuz gibi, Amerika Birleşik Devletleri’nde engelli kitlesi, yoğun mücadeleler sonrasında dönemin başkanı Bush’a yasayı imzalattı. Devamında da yasaya sahip çıkarak iyileştirmelerin yapılmasını sağladılar. Dahası, Engellilik Onur Ayı’nı kendi kitlelerinde  bir kültür haline getirmeyi başardılar.

Halbuki Türkiye’de engelli hareketi, mevcut yasaların uygulanmasını sağlamak şöyle dursun, bunların uygulanıp uygulanmadığını izleyip kamuoyuyla paylaşabilecek verilere bile sahip değil. Kamu kurum ve kuruluşlarının eskisi kadar veri paylaşmadığı gerçeğini kabul etsem de, alternatif kaynakları çözümleyip veri haline getirebilme yetisi çoğu örgütte yok. Üst kuruluşlar sessiz. Bu kuruluşlara üye olmayan hak temelli örgütler yeterli değil. 3 Aralık ve 10–16 Mayıs haftaları, engelliler için bir şeyler yaptığını söyleyenlerin gösterişine sahne olmaktan öteye gidemiyor. Böyle bir durumda “Engellilik Onur Ayı” diye bir aydan bahsetmeye kalksak, bunu kim sahiplenir? Kim bu Engellilik Onur Ayı’nın anaakımlaşmasına ve ülke genelinde yaygınlaşmasına önayak olur? Bana kalırsa bir STK böyle bir şey için öncülük etse, diğerleri o örgütün önünü bile kesmeye kalkar. Sırf onun söylediği desteklenmesin, o örgüt öne çıkmasın diye. Bu nedenle dahi o ayın veya günün yaygınlaşması mümkün olmayabilir. Bu kadar bölünmüş durumdayız. Diyelim ki böyle olmadı ve Engellilik Onur Ayı’nı savunabilecek bir platformda uzlaşılabildi. Doğrusu kendi haklarına sahip çıkamayan, örgütlerini sorgulamayan bir engelli yığını var. Bireyselleşme ön planda; insanlar günlük kazanımlara kanaat ediyor. Üstelik herkes ekonomik olarak kendisini güvence altına almaya odaklanmak zorunda.

 

Türkiye’de Sivil Bir Engellilik Günü İçin Yol Haritası

Peki ne yapacağız? “Bu iş olmaz” deyip konuyu kapatacak mıyız? Elbette hayır! Uzun zaman STK yönetmiş ve Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisans tezi yazarak bu alanda akademik birikime sahip bir kişi olarak, hak temelli engellilik kültürünün Türkiye’de benimsenebilmesi için naçizane izlenebilecek bir yol haritası sunma cüretini kendimde buluyorum.

İlgilenenlerin çok iyi bildiği üzere, 7 Temmuz 2005 , ilk kapsamlı Engelliler Kanunu’nun kabul edildiği tarihtir. Hatta bu sene söz konusu Kanun’un 20. yılıydı. Her yıl 7 Temmuz’da ve takip eden günlerde bunu hatırlatalım. Engelli hakları alanında nereden nereye gelmişiz, anlatalım. Yazılı ve görsel basına röportajlar verelim. Sosyal medya kampanyaları oluşturalım. Açık ve kapalı alan toplantıları düzenleyelim. Engelli haklarına duyarlı ünlü kişilerle bu gün üzerine konuşalım. Kamuoyunun gündemine taşıyalım. Eğer bunları olabildiğince farklı engel gruplarını temsil eden örgütlerle ve aktivistlerle birlikte sürekli hale getirmeyi becerebilirsek, biz de bir gün engellilik kimliğini gururla taşıdığımızı deklere eden sivil bir gün veya ay kutlamayı düşünebiliriz.

Sözün özü, Amerikalıların kendi engellilik yasalarını çıkarmalarını kutladıkları bir günü alıp da kopyala-yapıştır şekilde Türkiye’de “Engellilik Onur Ayı” diye adlandırmak bana doğru ve uygulanabilir gelmiyor. Bu günü ABD’den kendi ülkelerine uyarlayanlar,  belli bir engellilik mücadelesi geçmişine sahipler. Biz de önce gerçekten haklarımıza sahip çıkacak, yasayla kabul edilmiş haklarımızın uygulanmasını sağlayacağız. Bunun için mücadele ederken bir yığın yerine bir kitle olduğumuzu hissettireceğiz ki; sonrasında sivil bir hareketin sahip çıktığı bir yaşanmışlığı adından söz ettirebilecek bir gün haline getirebilelim.

Paylaş: