|

Pozitif Psikoterapi, Engellilik ve İlişkiler Üzerine Derin Bir Söyleşi

 

Psikolojik danışman Ayşegül Taşgın, eşi Emre Taşgın ile birlikte, çift terapisti ve pozitif psikoterapist Özden Yılmaz Bilgin’i konuk ettikleri bu programda engellilik, ilişkisellik, kültürel yaklaşımlar ve bireysel sınırların oluşumu gibi konuları kapsamlı biçimde ele aldılar. Bilgin, yaklaşık 40 yıllık meslek hayatının 20 yılını doğrudan psikoterapi uygulamalarıyla geçirmiş; bireysel ve çift terapilerinin yanı sıra sanat terapisi, grup çalışmaları ve uzman eğitimi gibi pek çok alanda etkin olmuş bir isim olarak tanıtıldı.

 

Engellilikle Kişisel ve Mesleki İlişki

Bilgin, engellilikle olan kişisel temasının çocukluk döneminden başladığını, ortopedik engeli olan kız kardeşi ve eniştesiyle olan yakın ilişkilerinden söz ederek anlattı. Engelliliği yaşamın doğal bir parçası olarak deneyimlemiş olduğunu ve bunun ayrıksı bir farkındalık konusu haline hiç gelmediğini vurguladı. Meslek hayatında da farklı engel türleriyle çalıştığını; Altı Nokta Körler Derneği’nde yaptığı radyo programları, gönüllü destek projeleri gibi birçok deneyimi olduğunu paylaştı. Bu süreçte engelli bireylerle kurduğu ilişkinin onu “yardım eden kişi” konumuna itmediğini, tam tersine öğrenen, gözlemleyen ve dönüşen biri olarak konumlandığını ifade etti.

 

Terapötik Süreçte Engelli Danışanlar

Bilgin, engelli danışanlarıyla kurduğu ilişkide onları “yardıma muhtaç bireyler” olarak konumlandırmaktan kaçındığını, bu bireylerin kendi ihtiyaçlarını ifade etme ve sorumluluk alma kapasitelerine güvendiğini belirtti. Herhangi bir özel ihtiyaç belirtilmediği sürece diğer danışanlara gösterdiği profesyonel mesafeyi koruduğunu ve terapötik süreci bu çerçevede yönettiğini söyledi.

 

Pozitif Psikoterapi Nedir?

Söyleşide pozitif psikoterapinin ne olduğu da ayrıntılı biçimde açıklandı. Almanya’da Nossrat Peseschkian tarafından geliştirilen bu yaklaşımın “pozitif” kelimesiyle kastedilenin “iyi” değil, “mevcut olan” anlamına geldiğini belirtti. Yani bireyin sahip olduğu tüm duygu, düşünce ve potansiyelleri tanımayı hedefleyen bir yöntemdir. Bu model, kişinin iç kaynaklarını keşfetmesine ve bunları geliştirerek daha işlevsel bir yaşam kurmasına yardımcı olmayı amaçlar. Kültürlerarası duyarlılığı olan bu yaklaşım, engelliliği de kültürün bir parçası olarak ele alır.

 

Ebeveyn Tutumu ve Korumacı Kültür

Engelli bireylere yönelik toplumda hâkim olan “ebeveyn tutumu” da eleştirildi. Bilgin, bu tutumun genellikle bireyi pasifleştiren, ona sürekli olarak müdahale etmeyi normalleştiren bir yapı yarattığını vurguladı. Engelliliği “yardım edilmesi gereken bir eksiklik” olarak gören bu anlayışın, bireyin yetişkinlik rolünü üstlenmesini engellediğini ifade etti. Engelli bireyin yetişkin bir birey olarak algılanmaması, karar verme hakkının elinden alınması, özellikle yakın ilişkilerde manipülasyona açık hale getirilmesi bu çerçevede değerlendirildi.

 

Sınır Koymak, Yardım Talep Etmek ve Güçlü Olmak

Bilgin, engelli bireylerin yardım isteme hakkı kadar yardım edilmeyi reddetme ve sınır koyma sorumluluğunun da bulunduğunu belirtti. Güçlü olmak, her şeyi tek başına yapabilmek değil, gerektiğinde yardım istemeyi bilmek ve sınırları nazikçe çizebilmek demektir. Bilgin’in anlatımlarıyla, kişisel alanı belirlemek, sadece bir hak değil aynı zamanda bir gelişim sorumluluğudur.

 

Toplumun “Yardım” Algısı ve Dini-Kültürel Kodlar

Engellilere yönelik yardımseverlik kültürünün çoğu zaman bireyin ihtiyaçlarını değil, yardım edenin kendini iyi hissetme ihtiyacını karşıladığını vurgulayan Bilgin, bu yaklaşımın arka planında kültürel, dini ve ekonomik motivasyonların bulunduğuna dikkat çekti. Yardım eyleminin karşılıklı saygı ve ihtiyaç temelli olması gerektiğini, bireyi küçük gören değil, birlikte yürüyen bir anlayışla yapılması gerektiğini savundu.

 

Sağlıklı İlişkinin Unsurları

Sağlıklı bir ilişkinin temelini, kişinin ne hissettiğini ve ne istediğini koşulsuz ifade edebilmesi; bu ifadelerin anlamlı bulunması; kişinin sorumluluk alması ve kendisine de sorumluluk verilmesi oluşturur. Bu iki yönlü süreç, bireyin gelişimini destekler ve ilişkide dengeyi sağlar. Bilgin, sevgi ve eğitimin birlikte verilmesi gerektiğini, sadece koruyucu sevginin bireyi bağımlı kılacağını, sadece disiplinin ise duygusal gelişimi engelleyeceğini belirtti.

Söyleşinin sonunda Bilgin, anlayışın, yani “anlamaya çalışmanın” en temel ihtiyaçlardan biri olduğunu vurguladı. Bu anlam çabası, engellilik bağlamında da sadece eksiklik değil, potansiyel görmeyi ve birlikte büyüme fırsatını içerir.

Paylaş: