| |

1950’li Yıllardan Bugüne Eğitimci Halil Köseler İle Görme Engellilerin Eğitimi ve Cumhuriyet

 

“Cumhuriyet Özel” serisinin bu bölümü, İngilizce ve müzik öğretmeni, müzisyen ve engellilik alanında uzun yıllardır sivil toplumda aktif bir isim olan Halil Köseler’le gerçekleştiriliyor.

Halil Köseler Kimdir?

Halil Köseler, 1949’da Adıyaman Gölbaşı’nda doğduğunu, 1,5 yaşında görme kaybı yaşadığını anlatıyor. Babasının yönlendirmesiyle Gaziantep Körler Okulu’nda ilkokula başlıyor. O yıllarda görme engelliler için Gaziantep’te ortaokul olmadığından ilkokul bitince Ankara’ya geçiyor. Dönemin uygulamasında görmeyenler için ilkokul 6 yıl. Ortaokulda İngilizceye özel ilgi duyuyor ve İngilizce öğretmeni olmaya karar veriyor; Kurtuluş Lisesi’nin ardından Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nü kazanıp bitiriyor. İlk ataması Gaziantep Körler Okulu’na yapılıyor; bir yıl sonra eşi Ülkü Köseler’in de öğretmen olması nedeniyle Ankara Körler Okulu’na naklediliyor ve burada 24 yıl çalışıyor. Ortaokul yıllarında çok yetenekli bir müzik öğretmeni olan Şahin İşiner’den yoğun müzik eğitimi alıyor; klarnet ve saksafon öğreniyor, zamanla İngilizce derslerinin yanında müzik derslerine de giriyor. 1998’de emekli olduktan sonra Altı Nokta Körler Derneği’nde sesli ve Braille kütüphanenin kuruluşunu üstleniyor.

 

Köseler’in öğrencilik yılları

Gaziantep Körler Okulu yıllarını “mahrumiyet” başlığıyla özetliyor. Suburcu Caddesi’ndeki binada bozuk Braille daktilolar, elle yazılan Braille kitaplar, tabletle uzun egzersizlerle yazma pratiği, müzik eğitiminin fedakâr öğretmenlerle sürdüğü bir ortam… Ankara’ya geçtiğinde güçlü bir öğretmen kadrosuyla karşılaşıyor. Müzikte Şahin İşiner, İngilizcede Atilla Sümer, Türkçede Necla Kızılbağ gibi isimlerden bahsediyor. Ankara’daki yatılı okul düzeni (sabah erken kalkış, mütalaa/etüt saatleri, dikiş-yemek gibi yaşam becerileri, şehir gezileri) öğrencilerin hayata hazırlanmasında belirleyici oluyor. Ancak baston eğitimi alanında o yıllarda ciddi bir eksiklik bulunduğunu, baston kullanımının geç ve yetersiz öğretildiğini, bunun da utanma ve kaçınma davranışlarına yol açtığını vurguluyor. Oysa baston kullanmamak daha çok risk ve görünürlük doğuruyor.

Lise ve üniversite yıllarında en büyük yoksunluk basılı materyal. Sınıfta herkes kitabını açarken kendisinin önünde hiçbir şey olmamasının duygusal yükünden bahsediyor. Makara teyp ve ardından kasetlerle dersleri ve kitapları kaydedip çalışıyor; sınıfa ağır teyp taşımak zorunda kaldığı günleri hatırlatıyor. Körler okulunda öğrencilikten itibaren daktiloyla Braille kitap, müzik notası ve ders materyali yazdığını, öğrencilerin yararlanması için büyük emek verdiğini söylüyor. Bugünün teknolojisiyle tarama, deşifre ve düzenleme işlerinin çok hızlandığını, geçmişte aylar alan süreçlerin dakikalara indiğini ekliyor.

 

1950’lerden 2000’lere görme engellilerin eğitimi politikaları

Eğitim politikalarının seyrini 1956–1998 arası bir “yakından tanıklık” olarak özetliyor. 2000’lere kadar Ankara Körler Okulu’nun kolej düzeyinde eğitim verdiğini, yatılı yapının ve etüt kültürünün öğrenciyi güçlendirdiğini, sonrasında “genel okullarla eşitleme” mantığıyla ders sayıları ve seçmeli derslerin değiştiğini, sanat/müzik saatlerinin 6’dan 4’e, sonra 2’ye ve seçmeliye düşmesinin öğrencileri mesleğe hazırlamada dezavantaj yarattığını belirtiyor. Az görenlere Braille öğretilmemesi gibi eğilimleri eleştiriyor. Braille kısaltma sisteminin 1990’larda radikal biçimde değiştirilmesini büyük bir kırılma olarak görüyor. Eski sistemle yetişen kuşakların yeni basımları okuyamaması, kuşaklar arası kopuş ve Braille öğreniminin sesli kitaba kayışla zayıflaması eleştiriliyor. Pilot deneme yapılmadan köklü değişikliklerin “iyi niyetli ama sonuçları ağır” olduğunu, İngilizce Braille’de 1930’lardan beri sistemin korunmasının nedeninin bu tür kopuşları önlemek olduğunu hatırlatıyor. Müzik eğitiminde Braille nota ve yöntem kitaplarının basımı için uzmanlaşmış bir matbaa/birim eksikliğini bugün de kronik bir açık olarak tanımlıyor.

 

Halil Köseler’in sivil toplum çalışmaları

Sivil toplum deneyimlerinde emeklilik sonrası Altı Nokta, Körler Federasyonu ve o dönemki Sakatlar Konfederasyonu’nda aktif görevler, Avrupa Körler Birliği’nin kültür ve eğitim komisyonlarında çalışmalar, 1997’de 13 yabancı konuşmacılı uluslararası eğitim sempozyumu organizasyonu yer alıyor. Dernekler Kanunu’ndaki değişimlerle (2005) federasyon-konfederasyon yapısının dağınıklığa evrildiğini, savunuculuğun gücünü zayıflattığını; idealin, her engel grubu için tek federasyon ve bunların birleştiği güçlü bir ulusal şemsiye yapı olduğunu savunuyor. Yönetici sirkülasyonu ve katılımcı karar mekanizmaları içeren tüzüklerle “koltukların yıllarca aynı isimlerde kalmaması” şartını da özellikle ekliyor. Sunucu Emre Taşgın tarafından karşı görüş olarak sunulan “çoğul yapı değer üretimini artırdı” itirazını dinleyerek, kendi önerisinin çoğulluğu federasyon içindeki çok sayıda dernekle koruyup ulusal düzeyde tek ağızla konuşmayı hedeflediğini açıklığa kavuşturuyor.

 

Körlük hareketinde hak temelli dönüşüm

Hak temelli dönüşümü tarihsel çizgide konumlandırırken 1982’nin “BM Dünya Özürlüler Yılı” ve eylem planını bir milat olarak anıyor. Yardım-bağış merkezli yaklaşımdan eşitlik, özgürlük, fırsat eşitliği, siyasal haklar, kadın ve işitme-görme engellilerin farklılaşan eğitim gereksinimleri gibi insan hakları eksenine geçişi vurguluyor. 10–16 Mayıs Engelliler Haftası’ndan 3 Aralık’a uzanan farkındalık süreçlerini, o yıllardaki üye artışını ve bugün yükseköğretimdeki büyük sıçramayı örnek veriyor. Başarı anlatılarının görünürlüğünün azlığını eleştiriyor; toplantıların yalnızca “sorun” konuşmalarından çıkıp başarıları merkeze alması, ayrıca “engellilerin sorunlarının engellilerle konuşulması” kalıbının kırılıp engelli olmayanlara yönelik bilinçlendirme oturumlarının çoğalması gerektiğini vurguluyor.

 

Cumhuriyetin görme engellilere kazanımları

Cumhuriyet bağlamında engellilik alanındaki ilerlemeyi kurumsallaşma üzerinden okuyor. 1920’lerde İzmir’deki Körler-Sağırlar Okulu’ndan başlayarak kurumlaşmanın zemin oluşturduğunu; özgürlük-eşitlik-demokrasi değerlerinin uluslararası etkileşimi açtığını; üniversite reformuyla Türkiye’ye gelen bilim insanlarının etkisinin körlerin eğitimine de yansıdığını; Latin alfabesine dayalı Braille’in yaygınlaşmasında uluslararası uzmanların (ör. BM’de çalışan Makkenzi) rolünü hatırlatıyor. Atatürk’ün “eğitimde feda edilecek tek bir nefer yoktur” ilkesinin özel eğitim için de yol gösterici olduğunu vurgulayan görüşe katılıyor.

 

Halil Köseler’in güncel engelli sorunları hakkındaki görüşleri

Güncel kentsel ve ulaşım erişilebilirliğinde somut talepler sıralıyor: kaldırım işgallerinin ve bozuklukların giderilmesi, trafik ışıklarının her yerde duyulabilen bir uyarıyla seslendirilmesi ve düzenli bakımı, otobüs-durak anons sistemlerinin Ankara’da yeniden ve eksiksiz hayata geçirilmesi. Yardımın “ihtiyaç olduğunda” kıymetli olduğunu, asıl talebin yardıma en az ihtiyaç duyulacak erişilebilir koşulların sağlanması olduğunu dile getiriyor. Engellilere sunulan hak ve olanakların istismar edilmemesi çağrısı yapıyor; kötüye kullanımın tüm topluluğa zarar verdiğini belirtiyor.

Sesli kitaplarda 1997’den itibaren stüdyo kalitesinde, berrak ve “seçilmiş insan sesiyle” okuma standardını örnek bir uygulama olarak anıyor; bu sayede dinleme kültürünün ve okuma zevkinin arttığını söylüyor. Bilgisayar seslerinin tekdüzeliğine, diyalog ve tonlamayı yeterince yansıtamamasına dikkat çekerek insan sesinin samimiyetinin, özellikle roman-öykü-şiirde yerini tutmadığını savunuyor. Benzer biçimde yapay zekâyla üretilen müziğin canlı orkestraya kıyasla mekanik kaldığını, teknolojinin durdurulamaz olduğunun farkında olmakla birlikte sanatsal derinlik ve duygunun korunması gerektiğini ifade ediyor.

Genel olarak 1950’lerin sonundan 1998’e uzanan 40 yıllık okul ve öğretmenlik deneyimini “mahrumiyetlere rağmen imkan üretmek” ilkesine dayalı, fedakârlık ve yüksek eğitim kalitesiyle hatırlıyor. Bugün için ise Braille’in (özellikle Braille nota) yeniden güçlendirilmesi, uzman matbaa/merkez kurulması, baston eğitiminde erken ve sistematik yaklaşıma dönülmesi, sanat-müzik ders saatlerinin işlevsel düzeyde artırılması, ulaşım-kent altyapısında somut, ölçülebilir iyileştirmeler yapılması ve sivil toplumda stratejik birliktelik ile katılımcı yönetişim ilkelerinin benimsenmesi gerektiğini vurgulayarak söyleşiyi tamamlıyor.

Paylaş: